Coriolanus
Roma dönemidir, imparatorluk artık cumhuriyet ile idare
edilmektedir. Değişimin olduğu yıllarda Borissia ile savaşmaktalar. Sürekli bir
savaştır, beş defa cephede karşılaşmışlar ve Romalıların galibiyeti ile
sonlanmıştır.
Kıtlık savaştan dolayı Roma’da yaşanmaktadır, soyluların
depolarında buğday olduğu söylentisi üzerine halk isyandadır. Bu isyanda
hedefteki kişi Caius Martius olarak öne çıkmaktadır. Soyluları temsil
etmektedir ve cumhuriyetin fikrine henüz uyum sağlayamamıştır. Halkı küçümsemekte
ve soyluların her şeyi kontrol etmesini ve onur mücadelesini ancak soylular
tarafından gerçekleştireceğine inanmaktadır. Cephede başarılı olmuş ve her
savaştan bir yara izi ile dönmüştür. Babasından daha yakın gördüğü kişi her
zaman yanında yer almaktadır. Menenius Agrıppa bir anlamda Martius’un vicdanın
sesidir. Halkın temsilcileri Brütüs ve Sicinius bir anlamda halkın sesi gibi
gözükmelerine rağmen yeni rejimin görünmez idarecileridir, ince siyaset ile
savaş meydanında galip gelenleri senatoda yenecek kadar ince siyaset yollarına
hakimdir.
Bu tartışmaların ortasında düşman yeniden Tullus Aufidius
komutasında saldırmıştır. İki düşman yeniden savaş meydanında karşılaşacak ve
bir anlamda düşmanlık kan davasına dönmüştür. Savaş meydanında iki komutan bir
biri ile kavgaya tutuşur ve kavgayı Martius kazanır ve yeni bir unvan ile onura
edilir. Coriolanus olarak anılacaktır. Roma’ya dönüşü muhteşemdir, şölenler ile
karşılanır ve Konsül olmaya aday gösterilir. Ama yeni rejimin kuralları gereği
halkında onayını almak zorundadır ama halktan kendisini üstün gören biri halkın
konuştuğu dil ile konuşma yerine her şeye hakim, onurlu, kibirli olarak
onlardan onay almayı kendisine yediremez ama artık kural kuraldır ve halk ile
yaralarını gösterebileceği kıyafet içinde karşılarına çıkar. Onaylarını alır
ama ona aldığının hemen arkasında Brütüs ve Sicinius halka para dağıtarak
görüşlerini değiştirmelerini ister ve halk onlardan aldığı paranın karşılığını
verecektir, çünkü roma para üzerinedir, ne kahramanlık ne de onur… Her şeyi
belirleyen çıkarlardır…
Halk ayaklanmıştır. Bu komplonun farkındadır ama artık sinirlerine
hakim olamaz ve kendi doğrularını savunur… Bu var olan demokrasi anlayışının
dışlanmasıdır. Bunu fırsata döndüren Brütüs ve Sicinius Roma Cumhuriyeti'ne ve
onun hukukuna ihanet etmek olduğunu iddia ederler ve onun sürgüne
gönderilmesini önerirler. Ve kabul görür…
Roma'dan sürgüne gönderilen Coriolanus kan davasına dönen düşmanın
başkentine giderek orada Aufıdıus'la görüşür. Eğer kendine ordusunun komutanlığı
verirlerse Roma'ya karşı bir askeri galibiyet sağlayabileceğine onları
inandırır. Ve Roma'ya karşı bir hücum için Coriolanus emrine ordu verirler.
Romalılar buna paniğe kapılırlar. Menenius ve sonra Cominius'u
Coriolanus'a göndererek ondan Roma'dan öç alma hevesinden vazgeçmesini isterler
ama Coriolanus'u ikna edemezler. Sonunda yanında Coriolanus'un karısı, çocuğu
ve bir diğer Romalı hanımla birlikte Coriolanus'un annesi Volumnia'yı oğlu ile
görüşmeye yollarlar. Annesi Volumnia oğlu Coriolanus'u Roma’yı zapt edip talan
etme fikrinden vazgeçirir.
Coriolanus bunun üzerine Roma’ya gider ve orada bir barış
anlaşması ile geri döner. Aufidius bundan hiç memnun olmamıştır. Kendisinin
geri plana itildiği hatta paralı asker muamelesi gösterdiğini düşüncesi içinde
Coriolanus’ın öldürülmesi gerektiğini kendi ordusuna açıklayarak onu bir komplo
sonucu öldürür…
İki bölümden oluşan tiyatro yeniden Malcolm Keith Kay tarafından
yorumlanmıştır. Bu yukarıda konusunu okuduğunuz oyun tarihin en kritik
dönemlerinde sahneye uyarlanmış ve her sahneye uyarlandığı dönemlerde değişik
tepkiler ile karşılaşmış. Hatta Shakespeare’in ender yasaklanan eserlerinden
biri olmuştur. İçinde taşıdığı mesajlar ve vurucu cümleler iktidarı her zaman
rahatsız etmiştir. Oyunun vurucu noktaları klasik Shakespeare tiratları içinde
birbirinden vurucu cümleler ile seyirciye ulaşmaktadır.
Tiyatro ile sinema arasında en büyük farklardan biri tiyatro
sahnede canlı izlenirken onu göz ve kulak ile izlenmesidir. Duygu organlarımız
ile sahnedeki sanatçıya sadece dokunma duyusu olan ellerimiz dışında her
organımız ile dokunuruz. Göz ile izlediğimiz kadar kulağımız ile de izleriz
sahnede ki oyuncuyu ve onun mimiklerini, ses iniş ve çıkışlarını. O sayede
oyuncu da seyirciye dokunur. Arasında bir aracı yoktur. Yapay olan dijital olan
her hangi bir unsur seyirciyi sahneden koparır… Son yıllarda bir çok tiyatro
eserinde mikrofon kullanılmaktadır. Mikrofon, oyuncunun sesini sahnede müzik ve
efektlerin üstüne çıkararak sesin daha net en arkadaki koltuğa ulaşmasını
sağlar. İzlediğimiz oyunda da yönetmen Kay mikrofonu birden fazla oyuncuda
kullanmıştır. Sahne düzenlemesi modern anlayışın ve teknolojinin sahneye
uyarlaması olarak gördüm, ince siyah bir perde ve onun üzerine yansıtılan video
görüntüsü oyunu daha da vurucu ve görsel yapmıştır. Her sahne değişimi içinde
perde aşağıya iner ve sahnenin konusuna uygun video görüntüsü perdeye yansır.
Muhteşem bir görsellik içinde video efektleri ve ses efekti bu anlayışına uygun
uygulanır ama sahnede oyuncu doğal sesi ile olduğunda yüksek sesten birden
düşük sese dönüş arasında geçiş yumuşak değildir. Yüksek ses volümden düşük
sese... Birden şehir karmaşasından sesiz odaya girmek kadar etkili bir ortam
yaratıyor… birinci perdede savaş alanı ve kılıç, kalkan ile canlandırılan
bölümde video perdeye savaş olarak yansıtılıp perdenin arkasında oyuncuların
doğal sesi ile savaş canlandırılmış olsaydı bana göre daha vurucu olur gibi
geldi, ama onun yerine yönetmen savaşı sahnede gerçekleştirmiştir… mikrofon
oyuncunun ağzının yakındadır ve sesi hoparlörden gelmektedir. Kulağım ile
izlerken kim konuşuyor, kim tepki veriyor diye ara ara düşündüm… Çünkü konuşan
sahnenin ortasında ama ses sağdan (bana göre) gelmektedir. Yine birçok bölümde
bir oyuncuda mikrofon varken diğerlerinde yoktur… Güçlü ses ile doğal sesin
etkisi ya da etkisizliği… Gereğinden fazla yüksek ses tonunda olan efektler…
görüntü ile oyuncuların sesleri düşünülerek daha kulağa yakın efekt sesi
olabilirdi… Salonda gürültü olsa onu bastırmak için sesi yükselttiler diye
düşünürüm ama salon oyunu daha iyi kavrayabilmek için seyircinin sahneye
odaklandığını gördüm, gerçi bir bölüm cep telefonundan mesaj yazma derdinde
olmasını artık yadırgamıyorum…
Daha fazla uzatmadan kısaca diğer noktalarda değineyim, oyuncular
kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmiş ve benim dikkatimi
çeken Cengiz Daner’in oyunculuğu… bana göre Tolga Evren kadar başarılıdır…
Tolga Evren zor işi başarılı bir şekilde yerine getirirken mikrofondan çıkan
ses onun mimiklerini ve oyunculuğunu gölgelemiştir… ışık sahneyi bir çok
noktada oyuncuyu izlemek yerine yerinde sabit kalmış gibi geldi, daha hareketli
bir ışık oyunu daha da akıcı hale getirebilir diye içimden geçirdim… Sahne
düzenlemesi oyunun ruhunu yakalamış ve sanırım yönetmenin istediğini vermiş
olarak algıladım…
Vakti olanların mutlaka izlemesi gereken oyun olarak düşünüyorum,
küreselleşen dünyamızın bir nimeti yabancı kültürde yetişmiş yönetmenlerin
ülkemizde bize sahneye oyun taşımalarıdır… o olanağı kendi ülkemizde ve şehrimizde
görmek beni mutlu etti… yeni teknoloji ve sahnenin uyarlanması için hem
oyuncular hem de yönetmen adayları için yeni perspektifler sunmaktadır… Umarım
daha güzel ve daha farklı oyunlar ile sahnelerimiz perdelerini bize
açarlar…
İsmail Cem Özkan
Yazar: William Shakespeare
Çevirmen: Özdemir Nutku
Yönetmen: Malcolm Keith Kay
Koreografi: Tamer Serkan Subaşı
Müzik Direktörü: Çağrı Beklen
Yönetmen Yardımcısı: Zafer Algöz, Tolga Evren
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Giysi Tasarımı: Medine Yavuz Almaç
Işık Tasarımı: Önder Arık
Dramaturg: Yeşim Gökçe
Yönetmen Asistanı: Gülcan Zebek Kay
Oyuncular: Tolga Evren, Deniz Ulaş Tansel Öngel, Fatih
Dokgöz, Ece Okay, Eylem Yıldız, Özgür Yalım, Cengiz Daner, Salih Dündar
Müftüoğlu, Deniz Akel, Duygu Sarışın, Ceren Bekdemir, Kutay Şahin, Diren
Coşkun, Tamer Serkan Subaşı, Can Albayrak, Burak Öner, Erdem Sazak, Yeğya
Akgün, Dinçer Simsar, Kadir Çelik, Mukaddes Kurmuş, Müzeyyen Durgun, Tuğçe
Tanıl, Çağla Buldak, Ferhat Akgün, Onur Kurşun, Gökçe Aktaş, Hakan Dülger, Yıltan
Kahraman, Ergün Metin, Ozan Yılmaz, Emin Ayanoğlu, Şenol Yaz, Gökhan Yıldırım,
Name Önal
Asistanlar: Duygu Sarışın, Name Önal
Kostüm Asistanı: Dila Bayrak
Sahne Amiri: Zülfinaz Doğan Eşitmez
Kondüvit: Hasret Çoşkuner
Işık Kumanda: Serdar Yaman
Suflöz: Şeyda Pektok
Film: Bahadır Abşin
Slaytlar: Metin Kurşova
Projeksiyon: Berivan Yurtsever
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.