Yeraltından notlar
St. Petersburg şehrini kenar mahallesinde bir oda, oda
bodrum katındadır, miras olarak kalmış bir küçük yaşam alanı. Orada içimizden
her hangi biri oturmaktadır. Memurluk yaparken yaşamın tek düzeyli akışından
sıkılan biri yakın akrabasının ölmesi üzerine aldığı miras ile hemen
memurluktan istifa edip bu köhne bodrum katına gelmiştir. Sıkıldığı tek tip
yaşamdan başka bir tek tip yaşama düşmüştür, o düşüşün getirmiş olduğu yıkıntı
ve kendisi ile hesaplaşmasını yeraltında ki bu odadan bizim ile yapmaktadır.
Gerçek dünyadan kendini soyutlamış veya buna zorunlu kalmış
bir kişinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını ana eksen olarak işlendiği bir
oyun var sahnede. Kırmızı bir bez parçası yüzüne örtük, bir masa, masanın
üzerinde birkaç kitap, mum… Nemli, soğuk ve karanlık… kölesi olan yanında
çalışan bir aile… aile çok fakir ve açtır. Zorunludur onun yanında bulunmaya… o
ise para ile yönetmektedir o aileyi… Bencildir, istekleri bitmez… şaşalı ve
güzel yaşam hayali içindedir… huysuzdur.. hayal dünyası içindedir… aynı şekilde
de tembeldir… kendisini bu odaya öteleyen topluma da öfkelidir. Öfkesi sesinin
içinde saklıdır. Her an öfkeli cümlelerini yüksek ses ile salonda bulunan
seyirciye ulaştırmaktadır. İlişki kurmak için ayağa kalktığında kendine olan
güvensizliği onun ayağına çelme takmaktadır.
Trajik komiktir ama trajedisi daha ağır basan karamizah
eseridir. Sözler salonda uçar, her biri bir yaşanabilecek şeyi anlatır ama
seyircinin beyninin içinde bu kelimeler cümleye dönüşürken sarsar. Sarsmasın
etkisini artıracak olan sahnede ki performanstır. Murat Çıdamlı muhteşem
performans göstermektedir. Kendinse verilen rolü yaşamaktadır bir anlamda… Onun
oyunculuğunu öne çıkaran sahnedeki diğer oyunculardır ama hepsinin oyunculuğunu
bir anlamda özellikle ilk bölümde düşüren ise ışık ve sahne arkasında ki renk
seçimidir. Işık yeteri kadar ve canlılıkta değildir. Oyuncu hareket halindedir
ama salonun her yeri homojen ışık altında olduğunda ne kadar iyi performans
gösterse de o mimiklere insan hemen yoğunlaşamıyor, kopuyor. Oyuncunun
mimiklerini, hareketlerini abartacak şekilde gölgelerin oluşması gerekli, çünkü
oyunun kurgusu ve sahneye uyarlanışı mantığında abartı, psikolojik çözümleme,
kişinin kendisi ile çatışması, seyirciye dönerek yaptığı iç konuşmaları ve
yeniden oyunun içine dahil olması… bu geçişleri ortaya koyacak olan renkler ve
ışıktır… bu esas yönlendiricisi ışık oyunları ev sahnedeki renklerdir… Çünkü
oyunun başında vurgulanan kırımızı örtü, ki yüze örtülmüştür ve mum… “ışık
yoksa hayatta yoktur” vurgusu… Ama oyun genelinde özellikle ilk bölümde ışık
daha çok üzerine düşünülmesi gerekendir… İkinci bölüm daha akıcı ve hızlı bir
şekilde seyirciye ulaşmasında ki başarıyı ışık ve renk seçiminin başarısını
gösterir…
İroni mizahın olmazsa olmazları arasındadır, üstelik bu
sahnede yaşam buluyorsa. Kuklalar ve sahneye uyarlamasını çok başarılı buldum.
Özellikle karakterlerin abartılmış halleri orada olması muhteşem dedim… Suat
Karausta özellikle kukla ile olan sahnelerinde seyirciye direkt ulaşma imkanına
kavuşur ve oyunculuğunu ve ses kullanımını gösterir. Berk Baykurt ise yüksek
rütbeli subay canlandırdığı sahnede kendisini gerçek anlamda mimikleri ile
ortaya koyar…
Yeraltı Adamı" olarak tanınan karakterin itirafları,
serzenişleri, hakaretleri, hayıflanmaları kısaca iç dünyası üzerine bir
monologdur. Çevresindeki insanlardan tiksinen, nefretle insanları anan,
insanları belki de hiç sevmemiş gibi görünen kapalı bir karakterin fazlasıyla
açık ifadeleridir. İkinci bölümde ise Yeraltı Adamı'nın yeraltından bir anlık
çıkışı ve daha önceden arkadaşı olduğu anlaşılan kişilerle bir hesap görmeye
çabalamasını izleriz. Kerhane sahnesinde kahramanımız kendisini olduğundan
farklı gördüğünü ve çevresine umut dağıttığına şahitlik ederiz… Köyden gelmiş
ve ailesi kızlarını satmak ile itham eden Liza (Aslı Artuk Şener) yüzü ve
hareketleri ile bize orada yaşanmışlığı olduğu gibi verirken aynı zamanda Murat
Çıdamlı’nın performansını yukarıya taşır. Onların oyunculuğunu ve yukarıda da
renk ve ışık konusunda da değindiğim bütünlüğü görürüz. Koltuk rengi
turuncudur, sıcak bir renk. Ki soğuk ülkelerin duvarları sıcak renklerin
seçilmesi tesadüfi değildir. Arka duvara kırmızı rengin değişerek sahneyi daha
da ısıtmaktadır. Işık burada oyuncuyu takip eder… En başarılı an olarak bu sahneyi
görmekteyim… Keşke ilk bölümde de bu başarılı şekilde olsaydı diye içimden
geçirdim, çünkü ilk bölümün ağır ve seyirci olarak beni oyunun içine
almamasının temelinde bu bütünlüğün olmaması olarak düşündüm… Petek Ocakçı
burada pasif bir roldedir ama o pasiflik salonda bulunan oyuncuların
mimiklerinin abartılı şekilde algılanmasına da katkı sunar. Salona girip
çıkması ve soğuk yüz ifadesi muhteşemdir…
Elbette başka bir sahnede yeniden seyirciye ulaşması oyunun
provalarının ve sürekli sahnelendiği salon ölçeklerinden farklı olması bu ışık
olayını etkilemiştir. Ben turnede olan bir oyunu gördüm, mutlaka prova
yaptıkları yerde daha farklıdır diye düşünüyorum. Oyunda emeği geçen bütün
çalışanlara teşekkür ederim… Onlar sayesinde tiyatroya yakışan seyirlik bir
oyun seyrettim… Salondan çıktığımda başlangıçta yüze kapanan kırmızı örtünün
anlamını çözmüş oldum…
İsmail Cem Özkan
Yeraltından Notlar
Yazan : Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çeviren : Ergin Altay
Oyunlaştıran : Erdinç Doğan
Yöneten : Erdinç Doğan
Oyuncular: Murat Çidamlı, Suat Karausta, Aslı Artuk Şener,
Berk Baykut, Petek Ocakçı
Dekor Tasarımı: Kerem Çetinel
Kostüm Tasarımı: Çevren Sarayoğlu
Işık Tasarımı: Osman Uzgören
Müzik: Onur Yüce
Koreograf: Burçak Işımer
Dramaturg: Şaziye Dağyapan
Yönetmen Yardımcısı: Hicran Yavuz
Kukla Tasarım-Üretim: Ayten Öğütçü
Asistan: Nazife Oğlakçıoğlu
Sahne Amiri: Mustafa Yazar
Kondüvit: Evren Tuncer
Işık Kumanda: Hasan Kılıç
Suflöz: Gözde Yıldız Gözüaçık
Dekor Sorumlusu: Ender Ünver
Aksesuar Sorumlusu: Ersin Çelik
Kadın Terzi: Zübeyde Öncel
Erkek Terzi: Ali Rıza Bektaş
Peruka: Yaşar Atik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.