Galata Gazete


18 Mart 2017 Cumartesi

Yeraltından notlar

Yeraltından notlar

St. Petersburg şehrini kenar mahallesinde bir oda, oda bodrum katındadır, miras olarak kalmış bir küçük yaşam alanı. Orada içimizden her hangi biri oturmaktadır. Memurluk yaparken yaşamın tek düzeyli akışından sıkılan biri yakın akrabasının ölmesi üzerine aldığı miras ile hemen memurluktan istifa edip bu köhne bodrum katına gelmiştir. Sıkıldığı tek tip yaşamdan başka bir tek tip yaşama düşmüştür, o düşüşün getirmiş olduğu yıkıntı ve kendisi ile hesaplaşmasını yeraltında ki bu odadan bizim ile yapmaktadır.

Gerçek dünyadan kendini soyutlamış veya buna zorunlu kalmış bir kişinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını ana eksen olarak işlendiği bir oyun var sahnede. Kırmızı bir bez parçası yüzüne örtük, bir masa, masanın üzerinde birkaç kitap, mum… Nemli, soğuk ve karanlık… kölesi olan yanında çalışan bir aile… aile çok fakir ve açtır. Zorunludur onun yanında bulunmaya… o ise para ile yönetmektedir o aileyi… Bencildir, istekleri bitmez… şaşalı ve güzel yaşam hayali içindedir… huysuzdur.. hayal dünyası içindedir… aynı şekilde de tembeldir… kendisini bu odaya öteleyen topluma da öfkelidir. Öfkesi sesinin içinde saklıdır. Her an öfkeli cümlelerini yüksek ses ile salonda bulunan seyirciye ulaştırmaktadır. İlişki kurmak için ayağa kalktığında kendine olan güvensizliği onun ayağına çelme takmaktadır.

Trajik komiktir ama trajedisi daha ağır basan karamizah eseridir. Sözler salonda uçar, her biri bir yaşanabilecek şeyi anlatır ama seyircinin beyninin içinde bu kelimeler cümleye dönüşürken sarsar. Sarsmasın etkisini artıracak olan sahnede ki performanstır. Murat Çıdamlı muhteşem performans göstermektedir. Kendinse verilen rolü yaşamaktadır bir anlamda… Onun oyunculuğunu öne çıkaran sahnedeki diğer oyunculardır ama hepsinin oyunculuğunu bir anlamda özellikle ilk bölümde düşüren ise ışık ve sahne arkasında ki renk seçimidir. Işık yeteri kadar ve canlılıkta değildir. Oyuncu hareket halindedir ama salonun her yeri homojen ışık altında olduğunda ne kadar iyi performans gösterse de o mimiklere insan hemen yoğunlaşamıyor, kopuyor. Oyuncunun mimiklerini, hareketlerini abartacak şekilde gölgelerin oluşması gerekli, çünkü oyunun kurgusu ve sahneye uyarlanışı mantığında abartı, psikolojik çözümleme, kişinin kendisi ile çatışması, seyirciye dönerek yaptığı iç konuşmaları ve yeniden oyunun içine dahil olması… bu geçişleri ortaya koyacak olan renkler ve ışıktır… bu esas yönlendiricisi ışık oyunları ev sahnedeki renklerdir… Çünkü oyunun başında vurgulanan kırımızı örtü, ki yüze örtülmüştür ve mum… “ışık yoksa hayatta yoktur” vurgusu… Ama oyun genelinde özellikle ilk bölümde ışık daha çok üzerine düşünülmesi gerekendir… İkinci bölüm daha akıcı ve hızlı bir şekilde seyirciye ulaşmasında ki başarıyı ışık ve renk seçiminin başarısını gösterir…

İroni mizahın olmazsa olmazları arasındadır, üstelik bu sahnede yaşam buluyorsa. Kuklalar ve sahneye uyarlamasını çok başarılı buldum. Özellikle karakterlerin abartılmış halleri orada olması muhteşem dedim… Suat Karausta özellikle kukla ile olan sahnelerinde seyirciye direkt ulaşma imkanına kavuşur ve oyunculuğunu ve ses kullanımını gösterir. Berk Baykurt ise yüksek rütbeli subay canlandırdığı sahnede kendisini gerçek anlamda mimikleri ile ortaya koyar…

Yeraltı Adamı" olarak tanınan karakterin itirafları, serzenişleri, hakaretleri, hayıflanmaları kısaca iç dünyası üzerine bir monologdur. Çevresindeki insanlardan tiksinen, nefretle insanları anan, insanları belki de hiç sevmemiş gibi görünen kapalı bir karakterin fazlasıyla açık ifadeleridir. İkinci bölümde ise Yeraltı Adamı'nın yeraltından bir anlık çıkışı ve daha önceden arkadaşı olduğu anlaşılan kişilerle bir hesap görmeye çabalamasını izleriz. Kerhane sahnesinde kahramanımız kendisini olduğundan farklı gördüğünü ve çevresine umut dağıttığına şahitlik ederiz… Köyden gelmiş ve ailesi kızlarını satmak ile itham eden Liza (Aslı Artuk Şener) yüzü ve hareketleri ile bize orada yaşanmışlığı olduğu gibi verirken aynı zamanda Murat Çıdamlı’nın performansını yukarıya taşır. Onların oyunculuğunu ve yukarıda da renk ve ışık konusunda da değindiğim bütünlüğü görürüz. Koltuk rengi turuncudur, sıcak bir renk. Ki soğuk ülkelerin duvarları sıcak renklerin seçilmesi tesadüfi değildir. Arka duvara kırmızı rengin değişerek sahneyi daha da ısıtmaktadır. Işık burada oyuncuyu takip eder… En başarılı an olarak bu sahneyi görmekteyim… Keşke ilk bölümde de bu başarılı şekilde olsaydı diye içimden geçirdim, çünkü ilk bölümün ağır ve seyirci olarak beni oyunun içine almamasının temelinde bu bütünlüğün olmaması olarak düşündüm… Petek Ocakçı burada pasif bir roldedir ama o pasiflik salonda bulunan oyuncuların mimiklerinin abartılı şekilde algılanmasına da katkı sunar. Salona girip çıkması ve soğuk yüz ifadesi muhteşemdir…

Elbette başka bir sahnede yeniden seyirciye ulaşması oyunun provalarının ve sürekli sahnelendiği salon ölçeklerinden farklı olması bu ışık olayını etkilemiştir. Ben turnede olan bir oyunu gördüm, mutlaka prova yaptıkları yerde daha farklıdır diye düşünüyorum. Oyunda emeği geçen bütün çalışanlara teşekkür ederim… Onlar sayesinde tiyatroya yakışan seyirlik bir oyun seyrettim… Salondan çıktığımda başlangıçta yüze kapanan kırmızı örtünün anlamını çözmüş oldum…

İsmail Cem Özkan



Yeraltından Notlar
Yazan : Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çeviren : Ergin Altay
Oyunlaştıran : Erdinç Doğan
Yöneten : Erdinç Doğan
Oyuncular: Murat Çidamlı, Suat Karausta, Aslı Artuk Şener, Berk Baykut, Petek Ocakçı
Dekor Tasarımı: Kerem Çetinel
Kostüm Tasarımı: Çevren Sarayoğlu
Işık Tasarımı: Osman Uzgören
Müzik: Onur Yüce
Koreograf: Burçak Işımer
Dramaturg: Şaziye Dağyapan
Yönetmen Yardımcısı: Hicran Yavuz
Kukla Tasarım-Üretim: Ayten Öğütçü
Asistan: Nazife Oğlakçıoğlu
Sahne Amiri: Mustafa Yazar
Kondüvit: Evren Tuncer
Işık Kumanda: Hasan Kılıç
Suflöz: Gözde Yıldız Gözüaçık
Dekor Sorumlusu: Ender Ünver
Aksesuar Sorumlusu: Ersin Çelik
Kadın Terzi: Zübeyde Öncel
Erkek Terzi: Ali Rıza Bektaş
Peruka: Yaşar Atik


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.