Galata Gazete


3 Mayıs 2017 Çarşamba

Korkunun üzerinde hiçbir şey yaşamaz!

Korkunun üzerinde hiçbir şey yaşamaz!

Henüz sabahın ışıkları yaşadığım yere vurmamıştı ama sokakları ve şehrin karanlık noktalarını Bizans zamanın makamı çoktan kuşatmıştı. Erguvan ağaçlarının çiçeklerinin rengini alan boğaz artık anılarda kalan bir fotoğraf parçası, ayakta kalmış sütunların yanında gökyüzüne bırakılan bir renk konumuna düşmüştü. Ağacın gölgesi yaşadığımız zaman diliminde İstanbul boğazına ulaşamıyordu, denize çakılan kazıkların üzerine oturtulan yaya ve kara yolu ağacı denizden koparmıştı…

Sabah kalabalığı sokakları kuşatmadan sokakların hakimi olan köpekler grup olarak gezmeyi bırakıp her biri kendi bölgesine bireysel olarak dağılmak üzerine birbirine en son seremonilerini yapıyorlardı. İlk insan kalabalığı karanlıkta hareket etmeden ayrılmaları ve çöplerin kenarında olan yiyecek paketlerini koklamaya başlamamışlardı... Karanlık dağılmamıştı, aksine karanlık daha fazla kendisini hissettirirken doğudan başlayan bir aydınlanma yeryüzüne gelmekte olanı muştuluyordu...

Bizans makamı ses yok olmuştu... Zaten ortada ne yedi tepeli şehir kalmıştı, ne de onlardan kalan mahzenler...

Yeraltında var olduğu söylenen tüm değerler metro çalışması adı altında çoktan beton içinde ya kalmış ya da tarihi belge olmaması için çöplerde un ufak edilmiş, değerli gibi gözükenler de çoktan yurt dışında antik borsasının parçası olmuştu bile... Alan ve alıcısının belli olmadığı müzayedeler İstanbul’un yeraltından çıkanları ile daha da zenginleşmiş... İstanbul’un geçmiş sesi müzayedelerde bir başka topraklara ve sahiplerine doğru taşınmaktadır...

Sadece İstanbul’un yeraltı zenginliği mi, geçmişe ait yakın uzak ne varsa hepsi çöl kumu üzerinde ki gibi savruluyor ve çöl kumunun boşalttığı alanları beton kaplamıştır. Bütün değerler bir bir erozyona uğruyor yok oluyordu. Yeni gelenler geçmişi tanımadıkları için ayakları yere basmadan sanki havada uçar gibi geleceğe doğru uzanmaya çalışıyor ama ayaklarının altında zemin olmadıkları için gelen rüzgarın gücü ile her şeyi tüketmeye devam ediyorlar…

Tüketim çılgınlığının hakim olduğu yerlerde eğitim sadece yapılması gereken bir zorunluluk olma dışında eğitim de bir sermayedir… Ürünün pazarlanması için devlet eli ile öğrenci yaratılır ve orada eğitimden geçenler neyi daha iyi tüketeceklerini hem eğitim kurumu hem de mahalle baskısı ile öğrenirler…

Eğitimin para etmediği, küçümsendiği toplumlarda eğitimsiz olanların para hırsı ile yaratılmış tüm değerleri yok sayarak " yalnızca ben yalnızca ben" diyerek hiç bir ölçü tanımadan toplumun bir enayi, kendisinin dahi olduğuna inanır...

Gelecek korkuların üzerine yükselmez...

Korku içinde koruyu büyütür ve yeni bir korku yaratarak süreklilik sağlar... Bugün yaşadığımız korkular aslında ilk atalarımızın yarattığı korkunun büyütülmüş halini yaşarız...

Bir diktatör sadece insanlığın değil aynı zamanda bulunduğu ülkenin de düşmanıdır...

Yol kenarında yatar cansız vücutlar, yanlarından geçen hızlı araçlar. Her birinin acelesi var ama çürüyenin acelesi yoktur, zaman onu bildiği gibi yok edecektir ama artık ona da müsaade etmez arabalardan çıkan egzoz... Yol kenarında cansız bedenler, yanlarından hızla geçen zaman ve neden öldüğünü hiç bir zaman anlayamayacak ruhlar... Ölmüş bir köpeğin başında gözü yaşlı başka bir köpek çaresiz içinde nefessiz yatana bakar. Çaresizdir, gözünden yaş akmaktadır. Gece karanlığında birbirine destek olan köpeklerden biri artık yoktur ve çürümeye başlamıştır…

Savaşın yaşadığı ülkede yaşayanlar, neden savaşıldığını anlayamadan mülteci konumuna düşenler her biri yarınlarının çalındığının farkına bile varamadan olayların ve bombaların bıraktığı rüzgarda savrulmaya devam ediyorlar... Zamanın ruhu şarapnel parçasında havaya savrulmaktır... Yol kenarında yanlarından hızla geçen araçlarının rüzgarından kendilerini koruyarak daha güvenli buldukları yerlere doğru yol almaya devam ediyorlar… Gözlerinde korku, tam kavrayamadıkları gerçekler arasında kafalarında oluşmuş korkudan kaçarken onlar karanlığı aydınlatan farların korkunç görüntüsü altında belirsizliğe doğru yürüyorlar…

Korkunun üzerinde hiçbir şey yaşamaz!

Korkular üzerinde gelecek inşaat edilemiyor…

Korkular üzerinden özgür düşünce varlığını koruyamaz…

Korkuların hakim olduğu yerlerde ve zamanlarda sağlık denen kavram bir sermaye yatırımından başka şey değildir…

Korkunun hakim olduğu yerde çaresizlik vardır…

Korku yol kenarında araçların bıraktığı bir rüzgardır belki de…

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.