Galata Gazete


17 Mayıs 2017 Çarşamba

Sevgisiz yaklaşanlar zulmü hak görür...

Sevgisiz yaklaşanlar zulmü hak görür...

Kimse kimsenin fikrini sormuyor, sadece yalan kusuyor üzerine... Parası olanın konuştuğu düzende yalan sadece parası olanın işine yarar, çünkü yalan ile iktidarını güçlendirir... Biri yalan söylemeye başlamışsa başka yalan da söylemek zorundadır, çünkü yalanı ancak başka yalan ile kapatır, ama yalanın da bir ömrü vardı, çıkmaz sokak yaratır yalanlar... Çıkmaz sokaklarda toprağa düşmüşlerin öfkesi yatar...

Acılar üzerine mutluluk inşaat edilmez... Üzerine beton dökülünce geçmiş yok olmaz... Şehirler geçmişin izlerini silercesine sürekli betonlar ile gökyüzüne doğru uzanıyor…

Koca koca insanlar, kariyerinin en üst noktasına çıkmışlar, önlerini ilikleyip var olan tüm haksızlıkları kariyeri için görmezden gelenler, yaşanan hukuksuzluğa hukuk ve yasal elbise giydirmek isteyenler bir siyasi güç önünde eriyip yok oluyorlar... Yok olan sadece onlar mı?

İnsanların hayatları ile oynamaya siyaset denir... Yaşam bir siyasinin dudaklarının arasına bırakılmışsa, orada insanlık yok demektir...

Çocuklarımız kurtuldu, akademisyen oldu derken çocuklarımızın geleceği elimizden bir kararname ile alındı... Açlığa teslim olmaları istendi... Çocuklarımız gelecek kaygısını artık taşıyamıyor, yaşama kaygısı daha ağır bastı...

Masumiyetinizi kaybettiğinizde her şeyinizi kaybedersiniz... Lider olsanız dahi artık hiç bir şeyi yeniden kazanamazsınız... Eğitim, masumiyeti yok eden ve sistem için insan yetiştiren ve biçimlendiren bir mekanizmadır... O mekanizmadan kim geçmedi ki, hepimiz. Hepimizin masumiyeti elimizden alındı, yok edilen geçmişimiz ile birlikte… Çocuklarımız büyüyor, masallarda kalmış masumiyetin gölgesinde…

Çocuklar ile birlikte öfke de büyüyor... Çocuklarımız ölüyor, ölen çocuklarımızın anıları ile öfke de büyümekte... İçimizde sevgiyi büyütelim derken, bize sadece öfke kalmış...

Bizler öfkemizi büyütmek istemiyoruz, öfkemizin yerini sevgi alacağı bir gelecek arzumuz...

Bir arada yaşayabileceğimiz, siyasi sınırların olmadığı, siyasilerin insan hayatına hükmetmediği bir gelecek istiyoruz, çok mu masum oldu. Masallardan mı elde ettik bu düşünceyi… Şimdi birileri tüm masalları yasaklar!

İşten atılanların en küçük birimi, onuru için direnci seçti… Yaşananlar bir inat değil, hayatta kalma mücadelesidir... Onurunu yok edince geriye sessiz bir çoğunluk kalır...

Sessiz çoğunluğun yanında sessizlik açlığa dönüştü. Açlığa dönüşen sessizlik gözaltılar ile yok edilmek istendi. Sessizlik aslında en büyük çığlıktı, elden alınan yok edilen seslerimizin sokakta kalan yansıması eşliğinde…

Gözaltılar açlığı ortadan kaldırır mı?

Tepkisizlik bir anlamda onaylamaktır... Acıyı, ölümü, çığlıkları onaylamıyorum… Tepkisiz değildim, olmazdım da vicdanım kanıyor…

Her insan her acıyı uzun süre üzerinde taşıyamaz...

Yasalar fakirleri umursamaz!

Hayatımız; KHK, darbe, olağanüstü, açlık, işsizlik ile bölündü, ülke bölünmüş ne önemi kaldı... Hayatların bölündüğü coğrafyada siyasi sınırların önemi yoktur...

Yasalar para sahiplerinin ihtiyacına göre düzenlenir...

Freni tutmayan siyasetçinin freni tutmayan panzerleri olurmuş... Her iki durumda da çocuklar ölür, hayaller çalınır...

Bir gün üzerini beton ile örttüğün toprağa dönüşeceksin... İster toz olarak ister başka şekilde ama toprak kaçınılmazdır... Toprak sevgisi olmalıdır insanda, çünkü atasıdır toprak... Para kazanma hırsı, doğadan soyutlanma adına toprak yok ediliyor, toprak düşman olarak gösteriliyor ama toprak için milyonlarca insan öldürülüyor... Savaş çıkıyor… Nedir savaş, belirli toprak parçası üzerinde olabildiğince sömürü... Sevgi ile büyümesi gereken yerlerde öfke, hınç, nefret ile hakim olma savaşları veriliyor... Savaşları ortadan ancak sevgi ortadan kaldırır, çünkü sevmeyen biri savaşmak için bahane arar, o yüzden kim ki savaş çığlığı atar o sevgiden yoksundur. O öfke içinde paranoyaktır, o insanlığın yüz karasıdır... Elbette savaş diye çığlık atanların karşısında direnler hepsi bizim onurumuzdur... Sevgi ile bakarlar dünyaya... Sevgi ile bakarlar aç bedenlerinden çevresine… Sessizlik çığlıktır yeryüzünde!

Korku ve hoşnutsuzluk arttıkça insanlar din, ırk, ulusa dayalı kendi grup kimliklerine daha çok sarılacak. Yaşanan her olumsuz durumun sorumluluğu kendi grubu dışındaki insanlara yıkılacak ve kin artacaktır. Bu durumda çöküşten kaçmak zorlaşacaktır. Dağılıyoruz, komşularımızın aç olup olmadığını bilmiyoruz, vicdanlarımızın üzerine beton döküyorlar. Betonlar arasında yaşa diyorlar. Tüm birikimlerimizi betonlar arasında gönüllü yaşayalım diye ellerimizden alıyorlar. Birikimlerimizi bizim adımıza karar verip, bizim adımıza hesap açıp, bizim adımıza savaş araçlarına yatırıyorlar, bir avuç toprak için. Ve bizler birden gökten gelen bombanın sesi ile irkiliyoruz, aşsında irkilmemiz gereken sessiz çığlık, açlığın sesi olduğunu unutuyoruz. Bir kişi açsa o toplum dağılmak zorundadır, çünkü biri bir arada tutacak artık aidiyetlerimiz kalmamıştır… Ortak dili konuşmak, ortak susmak çözüm değildir, kaosun girdabından kurtulmak için…

Sevgisiz yaklaşanlar zulmü hak görür...

Sevgi ile yaklaşan ise sessizce zulüm karşısında açlık ile çığlığını atar… Hiçbir insan aç kalmasın, yaşasın... Ölümler sevgi dolu insanlardan uzak kalsın… Ölüme koşanların önünü kapatın, vücutlarını açlığa yatıranların istemlerini karşılayın, çünkü bu dünyayı güzellik kurtaracaksa, güzellik yaşam içinde olur... Yaşayan insanlardır güzelliği çevresine paylaşanlar… Toprak serpilmesin güzel insanların üzerine… Onların sesine ses katın, ses sadece ses…

Üzerimize yalanlar dökülmesin!


İsmail Cem Özkan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.