Sol bilinçtir…
Sol üzerine binlerce yazı kaleme alınmıştır, binlerce sayfa
üzerine leke olarak işlenmiştir, çünkü bilince çıkarılmak istenen şey bilimsel
açıklaması olan, akla uygun ve yaşamda karşılığı olan bir tanımdır… Sol
denilince her bireyin kafasında duygusal olarak bir şeyler yansısa da aynı
şeyler algılanmadığını yaşanan sol yapıların çeşitliliğine bakarak
anlayabiliyoruz. Çünkü olaya nasıl baktığın değil nereden baktığın solun
tanımını de etkilemektedir… Ama üzerinde ortak mutabakata varılmış ilkeler
vardır ki, bu ilkeler yüzlerce yılın sonunda akla uygun geldiği için kabul
edilmiştir. Çünkü kapitalizm her şeyi kategorize ederken, her sıfata başka
anlamaları zamana uygun şekilde verebilmektedir. Popüler söylem her zamanın
ruhuna göre değişmektedir…
Sol adına yapılan her adım bir birikimdir ve her birikimden
elde edilen tecrübeler ile bireyin özgürlüğünü, yaşama bakış açısını
genişletmek için kullanılmıştır. Özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, kardeşlik
solun belirleyen temel sıfatlardır… Bunlar olmadan sol tanımlanamaz ve
düşünülemez…
Fransız devrimi çok kısa süreli iktidar süreci içinde birçok
tecrübeyi de arkasında bırakmıştır ama bu kısa zamanda insanlık için çok
değerli birikmeleri de bırakmıştır. Kısa zamanda çok şeyler öğrendi insanlık,
çünkü içinden doğduğu kapitalist sisteme karşı işçi ve kenar mahallenin yoksul
kesimi ortak olduklarında, el ele verdiklerinde, omuz omza barikatların
arkasında yer aldıklarında en güçlü görünen devlet mekanizmasını elinde
bulunduranların iktidarını da yok edecek kadar güçlü olduklarını gösterdiler… Burjuvazinin
o fiyakalı zafer çığlığını yerle bir edilebileceğini göstermesi açısından
önemlidir. Feodal düzen içinde büyüyen burjuvazi iktidarı elde ettiğinde söz
verdiği eşitlik, kardeşlik ve özgürlük söylemlerinin altını boşaltmış ve işçi
sınıfı ile birlikte kenar mahallerin yoksul kesimini devlet mekanizması içinden
uzaklaştırmıştır. Henüz iktidarı alacak şekilde bilinç anlamda kendisini
geliştirememiş olan işçi sınıfı ilk tecrübesini barikat arkasında yaşamış ve ilkelerini
burjuvazi yaşamına karşı oluşturmak için nüvelerini ekmiştir. Daha doğrusu daha
önceleri toprağa ekilen düşüncelerin filizlenmiş ve yaşamda karşılığı denendiği
bir alan olmuştur…
Sol, bilinç ile geleceğe adım atacağını ve bilinç ile
örgütlendiğinde başarıya ulaşacağını yaşayarak öğrenmiş ve Ekim devrimini
hazırlamıştır. Ekim devrimi elbette teorilerde olduğu gibi bir işçi sınıfı
devrimi değil köylü ittifakı ile iktidarın ele geçirilmesidir. İşçi devletinin
kurulabilmesi için öncelikle köylülerin işçi sınıfı içinde erimesi ve
köylülüğün ortadan kaldırılması için liberal bir ekonomi politika hayata
geçirilmiştir.
Devrimin lideri Lenin düşüncelerinde hayata geçen büyük
deneyim, kısa sürede çökeceği tahmin edilirken, uzun süreli bir birikimin
başlangıcını ifade ediyordu.
İktidar Sovyetlerin oldu…
Sovyetlerin birliği değişik halkların ve beklentilerin bir
meclis ve bayrak altında toplanmasıdır… İşçi devleti adına atılmış büyük bir
adımdır ama yaşam teoride olduğu gibi olanak sunmamış ve o dönemin yaşanan
krizleri oluşmakta olan Sovyet devletini de biçimlendirmiştir…
İç dinamiklerden daha çok dışta gelişen birinci dünya savaşı
sonrası kapitalist krizin rüzgarı bu yeni oluşmakta olan ülkenin sol tanımını
da biçimlendirmiştir… Lenin’in erken ölümü oluşmakta olan devletin de kaderini
değiştirmiştir. İktidar kavgası ve ikinci dünyanın gelmekte olan ayak sesleri
yeni devletin özgürlük kavramını devrim sürecinde olduğu gibi algılanmasını
ortadan kaldırmasına ve kendi evlatlarını iktidarı güçlendirmek adına feda etme
sürecidir.
Tek coğrafyada güçlü devlet ve iktidar.
Güçlü iktidar da tek lideri yaratmıştır. Tek lider, tek
parti, tek ideal, tek gelecek! “Özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, kardeşlik”
kavramları yaşanan sürece uygun olarak yeniden tanımlandığı dönemdir…
Özgürlük tek partinin özgürlüğü olmuştur. Sınıf devletinde iktidar;
parti değil sınıftır, sınıfı tek parti temsil edemez, çünkü tek parti kontrol
mekanizmasını ortadan kaldırıp tek liderin her şeyi yapabilmesi anlamına
geldiğini kısa sürede öğrenilecektir.
Çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli, çok renkli, çok uluslu
olan Rusya stepleri homojenleştirmek adına tek tipleşmesi işçi sınıfının
iktidarını aslında çöküşünün başlangıcını ifade ediyordu. En güçlü ve şatafatlı
gözüken süreç yıkımın filizlerini de kendi topraklarına ekiyordu…
Teknolojik anlamda ülke birden çok atılım yapmış, şehirler
bir düzene girmiş, köylerde üretim teknolojiye bağımlı olarak gelişmiştir. Ama
çarın gizli servisinin ve polislerin yerini Moskova merkezli partinin elemanları
almıştır. Parti üyeleri özgürlüklerini yaşarken partili olmayanların söz ve
yaşam hakları ellerinden alınmıştır. Hatta sürgüne gönderilenlerin ölüm
fermanları bizzat yerine getirilmesi için devlet olanakları çekinilmeden
kullanılmıştır…
25 Aralık 1991 tarihi bir istifa değil yıkımın da tarihidir.
Son tekmeyi bizzat ülkenin evlatları atacaktır…
Fransız devriminden sonra en büyük deneyim artık solun
gelecek için elindedir…
Sol yaşananlarda elbette yeni sonuçlar çıkaracaktır, en
azından tek parti rejimi ve solun tüm renklerini yok eden yaklaşım sol
olmadığı, özgürlük kavramını yok ettiğini devlet mekanizmasının söndürülmesi
için atılması gereken adımlar bu yaşanmış deneyimlerden elde edilecek olan
sonuçların pratiğe yansıması ile ortaya çıkacaktır. Teoride söz edilenlerin
yaşamda karşılığı bire bir olmadığı için her somut durumun somut tahlili yeni
deneyimlerin adımları olacaktır… Elbette her somut durum elde edilen
tecrübelerin yaratmış olduğu olanaklar içinde olacaktır…
Sol bilinç ile adım atar. Bilinç yaşanmış tecrübelerin ve
gelecekte kurulması hedeflenen işçi devletinin kapitalist devletin eleştiri
olacağını ve kapitalizmin yaratmış olduğu tüm olumsuzlukları yok edecek şekilde
adım atması anlamındadır…
Kapitalizm bireyi yok eder, üretici değil tüketimin bir
parçası yapar…
Kapitalizm birey özgürlüğünü savunur gibi yapar ve
özgürlüğün ve sermayenin küçük bir azınlık için ayrıcalık olduğunu kulaklara
fısıldar. Kapitalizm kendisine muhtaç kapı kullarını yaratır ve onlardan hizmet
etmesini bekler. Hizmeti ve insanı satın alır…
Kapitalizm kapital için her şeyi yağmalar ve değerler
birikimini küreselleşme adına yok sayar… Tüm çeşitliği tüketir ve sadece para
getirebilecekler için yaşama alanı bırakır... Kısaca kapitalizm para getireceği
acın gölgesini bile satabilecek kadar anlayışa sahiptir…
Kapitalizm doğayı yağmalar ve kirletir…
Kapitalizm kurulu aşamasında ulus devletini kendisini
geliştirmek için kullandı ve ulus devletini yarattı. Ulus devleti, küreselleşme
karşısında ayak bağı olduğunda liberal politikalar ile yıktı ama yerine henüz
küresel ihtiyacı karşılayacak herhangi bir devlet mekanizmasını yaratamadı.
Bugün yaşanan küresel sorunların temelinde tröst firmaların (küresel) ulus
devletlerin yaratmış olduğu hareket alanını kısıtlayan uygulamalarının
sonucudur… Devlet yoktur ama devlet gibi hareket eden bir mekanizma söz
konusudur… Son yıllarda ulus devletini savunan aşırı sağın yükselmesi işte bu
yıkımın ortaya çıkarmış olduğu krizin üründür… Liberal ekonomi birey
özgürlüğünü öne çıkararak ulus devletin tüm birikimlerini firmalara devrederken
devleti küçültme adına geniş kesimleri işsiz bırakmıştır…
Kapitalistler çıkarlarına uygun olarak en ucuz malı
istedikleri ülkede üretmiş, en yüksek fiyatta satabildikleri ülkede ürünlerini
satışa çıkarmıştır. Karlarını azaltmamak adına ülkelere göre malın kalitesi ile
oynamışlardır. Örneğin Avrupa’da satılan bir ürün ile ülkemizde satılan bir
ürün arasında kalite, çevreye verdiği zarar ve kullanılan kimyasal madde farkı
ortaya çıkmıştır. Avrupa için verdiği paraya göre (fakirlere ucuz marketlerde
bizde satılan malın kalitesine yakın ürün pazarlamaktalar) mal üretip
pazarlarken bizim ülkemiz için daha düşük kalitede ürün pazarlayabilmektedir.
Bayer CEO'su Marijn Dekkers “paran kadar sağlık (ilaç) alabilirsin” diyerek
açıklamıştır. Elbette sadece kendi adına konuşmamaktadır. Çin malı parasına
göre kalitesi vardır. Aynı ürün, aynı görünüm ama farkı kalite...
Kapitalist sistem insanları homojenleştirmekte ve herkese
aynı pencereden bakıp belirlediği standarda göre mal üretmekte ve o ürünü
kullanmaları beklemektedir… Sağlık,
eğitim, güvenlik küresel standartlara göre belirlenmeye başlamış ve ülkeler ve
coğrafyanın getirmiş olduğu değişiklikler yok sayılmıştır. Amerika veya başka
ülkede üretilen ya da patenti alınmış her hangi bir sağlık aracından elde
edilen verilen tüm dünyada standart olarak uygulanmakta ve o standart verilere
göre insanlar hasta ya da sağlıklı diyerek sağlık sanayisi için müşteri olmaları
sağlanmaktadır… Aslında bireyin özgürlüğü ve farklılığı hepten teknoloji ile
yok sayıldığından sağlıklı insanlar ilaçlar ile hastalandırılmakta ve küresel olarak
hastalıkların yaygınlaşması sağlanmaktadır. Bu sayede sağlıklı olan bireylerin
tüm birikimleri sağlık firmaları ve sigortalarının kasalarında birikmesine
sebep olunmaktadır.
Ulus devleti çatısı altında üretim yapan tüm sanayi
fabrikaları daha ucuz üreten ülkelere taşınmakta ve ülke içinde var olan
örgütlü işçi sınıfı ortadan kaldırılıp onları hizmet sektöründe çalışan
kalifiyesiz ve taşeron işçi konuma getirilmektedir. Bu liberal ekonominin
başarısı olarak sunulmuş ve işçi sınıfı elde etmiş olduğu birikimleri/
kazanımlarının çoğunu kaybetmesine sebep olmuştur. İşçi sınıfının örgütlü
olduğu Almanya gibi ülkelerde işçi sınıfını temsil eden partilerin başına
liberal solcuları getirerek bu başarı elde edilmiştir. Üstelik işçi sınıfı
sendika ve partisi eli ile bir çok tümüne yakın haklarını kavgasız ve grevsiz
kaybetmiştir… Fransa’da 2017 seçiminde sağ partiler arasında olmaktadır, sol ve
komünist partilere iki sağdan birini seçme hakkı verilmiştir…
Yaşanan liberal ekonomi ve politikalar da solun
alışkanlıklarını ve beklentilerini hepten değiştirmiştir. Klasik sol, ulus
devletinin yaratmış olduğu birikimlere göre tepki vermektedir ve bütün
yorumlarını ulus devletten elde etmiş olduğu tecrübeler ve alışkanlıkları ile
ortaya çıkarmaktadır. Somut durumun somut tahlilinde liberal ekonominin ve politikalarının
yıkımının sonucu ve yenilgi süreci yeteri kadar dillendirilmemekte ve pratik
politik alanda kendisini günlük sorunlara günlük tavırlar ile ifade etmektedir.
Uzun soluklu ve iktidar hedefli politika ancak örgütlü güç ile olunabileceği
tüm sol tarafından kabul görmesine rağmen solun temelini oluşturan işçi
sınıfının örgütsüzlüğü solun önünde en büyük çıkmaz sokak olarak durmaktadır.
Sol kendisini yeniden tanımlamak zorundadır. Somut durumun
somut tahlili var olan iktidara bakarak ona göre duruş tespit etmek ancak
yaşanan krizin ötelenmesi anlamına gelmektedir… Sol, krizi kapitalist sistemin
krizi olarak tanımlamış ama kendi yaşadığı krizi yönetmemektedir…
En büyük kriz sol değerlerin dini değerler ile karışmış olmasıdır…
Solun temeli kapitalist sitemi eleştirmek ve onun yerine
yeni bir sistem oturtmasıdır…
Sol, yaşamak ve yaşatmak için vardır, sağ (kapitalizm ve
onun temsilcisi ve müttefikleri) zaten; vatan için, millet için, bayrak için öl
der... Sol da hop der kim için, kimin çıkarı için diye soru sorar ve savaşa/
ölüme karşıdır... Tek savaş varır o da sınıf savaşıdır ki, sömürü, emperyalizm,
kapital üzerinde olan sistem kalksın diye... Eğer bu hedeflere doğru adım
atmamışsa sol, sol değildir...
Ölümü kutsamak solda yoktur, çünkü solun cenneti ve
cehennemi olmaz...
Sol da her ne olursa olsun bütün eylemler ve mücadele yolu
tükenmediği sürece kendi vücudunu ölüme döndürmek anlayışı da yoktur...
Sol vicdana seslenmek için duygusal hareket etmez, akla ve
bilime bakarak adım atar... Akıl tatile çıkmaz solda...
Arkadaşını, yoldaşını var olan mücadeleden ayrıldı diye
düşman ilan etmez, her ne olursa olsun yaşam her şeyin üstündedir, savaşta
barikatta dahi olsa yanındakine güven duymak zorundadır…
Her insan her şartta ve koşulda aynı tepki verir diye
anlayış bilimde olmaz, çünkü her insanın konumu, duruşu, dayanıklılığı sadece o
insana özgüdür...
Standart insan yoktur, standart insan kapitalist anlayışta
vardır, ona göre standart elbise üretilir, standart ayakkabı, standart sağlık
tetikleri, standart kategorize edilmek için vardır. Sol, standart değil, kişiye
özgü, kişinin yeteneğine göre, kişinin kültürel ortamına göre arayışlar içinde
olmak ve ona özgü ortam yaratmak için arayışlar içinde olur...
Kişileri standart yapmaz, eğer her kişiyi ak ve kara olarak
ayırıyorsa zaten orada bilim yoktur ya da bilimi kötü amaçlarına uygun kullanım
vardır...
Bilim çıkarlara göre eğilir bükülebilinir ama sol eğmeden
doğrudan insan ve doğa hedefli olarak yararlanır...
Solcu olmak ve sol yapı içinde olmak demek özgür olmak
demektir...
Özgür olmayan bireylerin özgür bir gelecek kurma hayali
olabilir ama gerçekleştiremezler, çünkü özgürlüğü bilmeyenler özgürlük adına
dikta rejimi kurmaktan başka iş yapamazlar...
Solcu başkasının iyiliğini düşünmez, kendisi ile birlikte
ortak güzellikler yaratmak için omuz omuza çalışır ve üretenin iktidar olduğu
düzeni savunur...
Uzun bir yazı oldu, istenirse daha da uzar ama genel anlamda
ne anlatmak istediğimi sanırım anlatabildim… Ülkemiz öznelinde ve diğer
ülkelerde solun yaşadığı krize yukarıdan bakarak bana yansıdığı şekilde
dillendirmeye çalıştım. Elbette benim sözüm tek doğru ya da yanlış değildir.
Tek doğru ve yanlış yaşanmışlıklara nereden baktığınıza göre değişir.
Beklentiler zaten doğruyu ortaya çıkarmaz olasılıklardan birini veya birkaçını
tartışma zemininde tutar…
“Özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, kardeşlik” bugünde solun
değerleridir. Ulusal sorun da, yaşanan krizlerde bu açıdan bakıldığında
hakların çeşitliği, bir arada yaşama olanakları, verilen mücadeleler ve
dayanışma için bize bir zemin yaratmaktadır. Elbette çağa, zaman, coğrafyaya,
kültüre, konuşulan dile özgün düşünce yönetmeleri kapitalist sisteme rağmen
hala kendisini koruyabiliyorsa hala umut vardır ve o umut işçi sınıfının
devleti yeni tecrübeler ile yaşama geçirilebilinir…
Eşkıya şimdilik dünyaya hakim olmuş gibi gözükebilir,
dünyaya hükmeden tüm devletler yok olmuştur, yerlerini başkaları almıştır.
Üstelik dünyaya hükmeden tüm devletleri güçsüz olarak kabul edilen insanlar
tarafından ortadan kaldırılmıştır… Aklı
ve bilimi bilinç ile kullananlar duygusal tepkilerden uzak durarak yarına
örgütlü biçimde baktıkları oranda başarılı olacaklardır…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.