Sürgün!
Yüzyıl önce sürgün olarak geldiğimizde anamın konuştuğu dili
bugün ben konuşamıyorum... Sürgünler kültürleri yok etmesin, yaşasın dedikçe
geldiğimiz ülkede uyum adında bizleri asimile edip yok ettiler. Kalsaydık
sürgün edildiğimiz ülkede, belki anadilimizi konuşuyor olacaktık... Sürgün
yapan mı, asimile eden mi bize zulüm yapmıştır? Anamın konuştuğu dilde bile
düşünemiyorum, sorumu sığındığımız topraklarda yaşayanların dili ile
cevaplıyorum…
Parası olanları koyduğu kurallar sonucunda sömürü daima var
olur...
Her dönüş hüzünlüdür, her kavuşma sevinç... Hüzün yeşil
tarlaları sarı renge, sarının da altın olanına dönderir güneşin ışığı. Tarlalar
birden hasat zamanı yaşar, koparır kendisinden birer parça her gün batımında.
Yeşil başaklar altına dönüşür, savurur kendisini esen akşam rüzgarının
eşliğinde. Başak eğilir, gitmekte olan günün rüzgarı karşısında... Gün akşama
döner, güneş başka dağların arkasına kendisini saklar, yıldızlar gökyüzüne
hakim olur ama artık bizler sahte güneş ışıkları yüzünden görmeyiz... Dünya
kaosa döner, doğa kaosun farkındadır, kendisince önlem alır ama bizler o
hakaretsiz gibi duran dönüşümün farkında bile değilizdir, kar zarar hesapları
arasında... Güneş son ışığını bırakır... Bizler güneşin bıraktığı son ışık
altında gelecek güne hazırlanırız...
Hedefi kazanmak üzerine kuranlar, oyunun nasıl oynandığına
dikkat etmez...
Dinler sermayenin elinde birer araca döndüğünde, özgünlüğü
ve özgürlüğü ortadan kalkmıştır. Onun özgürlüğü ancak sermayeye hizmet ettiği
sürece vardır ve sermayenin istediği şekilde halkın üzerinde uyutma işlevini
yerine getirir. Dinlerin bu işlevi bilindiğine göre İslam dini adına dünyada
cihada çıkanlar hangi sermaye grubuna hizmet etmektedir? Açık ve nettir,
tröstleşen sermeye kendine yeni düşman yaratıp, ülkesinde gelişen muhalefet
hareketi (örgütlü işçi sınıfı) yok etmek ve liberal ekonominin yaratmış
olduğu ulus devletini yıkılışından sonra ortaya koyamadığı bir sistemin ve
devletin ayakta kalması için kullanıldı. Bugün islamofobi gelişmişse liberal
ekonomi ile direkt bağlantısı göz ardı edilmemelidir... Cihat’ın tek işlevi
olmuştur, yıkılan devletin cenazesinin kakmasına izin vermeden devletler
varlığını görüntüsel olarak korumuş olmalarıdır. Yıkılanın yerine yenisini
koyamayan kapitalist ve emperyalist devletler içinde islamofobi bilerek ve
istenerek geliştirilmesi için cihat seferlerine bilerek ve istenerek göz
yumulmuştur. Cihat yüzünden en fazla Müslüman öldürülmüştür... Hem ölen, hem
öldüren aynı dini inancın insanlarıdır... Bugün Suudi Arabistan ve diğer İslam
devletleri sermeyenin isteklerini yerine getiren sadece maşa hükümetlerin zorba
olduğu yerlerdir...
Acı çeken bir ana gözaltına alınıp daha fazla acı çekmesine sebep
olunur mu?
Diktatörler kendi ülkesinde zalim, dışarıda mazlumdur... O
yüzden zalim olduğu yerdeki imajı daha önemlidir... Dışarıda imajı yerdeymiş
kimin umurunda... Elbette kredi verenlerin...
Siyaseten bir birine benzerler birbirini yok eder, çünkü
sonuçta ego çatışması vardır...
Alamut Kalesi ulaşılmaz, içine sızılmaz diye bilinirdi,
bugün temellerini bile zor buluyoruz...
Dilencinin çok olduğu sokaklarda fakirlik hüküm sürer.
Fakirliğin hüküm sürdüğü yerde ise sistem sorunu olmaz. Sistem, çökmüş olsa
dahi yaşamaya fakirlerin korkusu üzerinde varlığını devam ettirir...
Dilencinin çok olduğu yerlerde mazlum rolündekiler fırsatını
bulunca hemen zalim olurlar.
Haksızlıkların hüküm sürdüğü zamanda “bana haksızlık yaptı”
diye ‘onur’ mücadelesine girenlerin ülkesinde olmak nasıl bir duygu hala
çıkaramadım... Çünkü haksızlık yaptıklarını düşünmeyenlerin hüküm sürdüğü yerde;
sağduyu, hoş görü filan olmaz... Aşağıda biri acı çekmiş, halk vicdan kanaması
geçiriyormuş önemli değildir onlar için... Vicdanları dağlayanların ülkesinde
"vicdan yarası" sadece piyano, org eşliğinde söylenen düğün şarkısıdır...
Yemeğe değil adalete aç olanların ülkesine dönüşmek vicdan
kanatan bir durum değil midir?
Kapitalizm önce hasta edip sonra iyileştirme vaadinde
bulunur... Para aldığı sürece iyileşemezsin, paranız yok olduğunda ise her
canlı bir gün mutlaka...
Zifiri karanlıkta mağarada yol gösteren sadece rüzgar ve
hava akımıdır...
Kırılmanın yaşandığı, kırılma ile birlikte oluşan kaosun
içinde düzülenler düzenlere tapıyor... Gönül rızası ile mi düzülüyorlar
bilemiyorum ama Stockholm sendromu hayat bulmuş bir evrende yaşıyoruz…
Hala umudum var, değişecek bu kötü gidiş... Gidecek yalan ve
dolan ile hükmünü sürenler... Gidecek elbette karanlık...
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.