Galata Gazete


12 Nisan 2018 Perşembe

Balerin

Balerin

Medyanın kafamızın içini biçimlendirdiği bir zaman diliminden geçiyoruz. Görsel olarak sunulanların emek boyutu ve insanı içeriğini pek incelemeden öyle sunulduğu gibi alıyoruz, kendi algılarımız içinde değerlendiriyoruz.

Ülkemizin şanslı insanları bale, opera, tiyatroya gitme/görme şansına sahip, onlar orada, yani sahnede yaşanan olayları ve emeği; alın teri olarak görmekteler. Sanatçı seyircisi ile buluşurken “sahnede size sunduğum şölen yılların birikimi ve şu anda izlediğiniz dakikalardır.” demektedir. İzleyici ile göz teması vardır oyuncunun, oyun içinde canlandırdığı karakterin giysisi içindedir ama bizim dilimizde bizim alışkanlıklarımız içinde bize bizim imgelerimiz içinde bize daha önce yazılmış bir öyküyü anlatır.

Sosyal medya son yıllarda yaygınlaştı ve geleneksel medyanın yerini çoktan almış durumdadır. Bugün her birimizin cep telefonundan sosyal medyanın görselleri sunuluyor. Protestolar, şikayetler, homurdananlar görsel eklenmiş alt yazı ile sunuluyor. Bale ve balerin denildiğinde ise taciz, tecavüz, sahnede oyunculara karşı söylenmiş nefret söylemlerin sonucunda bir protesto olarak bazı fotoğraflar yayınlanır. Cinsiyetçi bakışa karşı sanatçıyı savunan fotoğraflarda emek vurgusu yapılır. Bakın denir ne fedakarlıklar sonucunda bu sanatçı sahnede yerini alıyor, nasıl bir eğitimden geçtiğini görün diye görsel materyaller eşliğinde cep telefonumuza yansır. Sosyal medyanın bir özelliği vardır, anında tepki duyar twitter hesabından siyasi bir metin yazar ve sonra hiç yaşanmamış gibi başka haberlere bakarız. Bir saman alevidir ve bizler samanın ne olduğunu bilemez konumdayız.  

Her birimizin ekranına düşmüştür yaralar bereler içinde ayak parmak uçları. Balerinin ayağıdır. Sargılar içindedir. Nasır bağlamıştır belki…

Balerin ya cinsel yönü ile ya da çektiği eziyet ile ekranlara düşer.

Nefret söylemi ya da cinsel obje olarak algılayanlar ve onlara karşı savunanlar… Yaşanan tüm olumsuzluklara karşı balerini, balerinler ve opera bale sanatının emekçileri kurumları ile birlikte basın açıklaması yaparlar ama bu zaman diliminde artık “normal” olarak kabul ettiğimiz gibi yaygın medyada yerini pek almaz, alırsa da görünmez olması için üzerine başka haberler serperler. Sahneden, yaşamdan kadının uzaklaştırılması için her türlü yol denenir. Kadın bazıların şehvetini azdırıyor, azanlar ise kadına her türlü acıyı hak görüyor. Yaşananlar ve mahkeme tutanaklarına düşenler ibretlik olacaktır belki gelecekte. Çağdaşlık yolunda ilerleyen bir memleketin çocukları bugün sahnede kadının varlığını ve konumunu tartışır hale geldi.

Balerin oyunu klasik bale eğitiminden başlıyor. Klasik bale eğitimin ne kadar zor, ağır ve çok çalışma üzerine oturduğunu sahnede görmekteyiz. Balerin imgesi kafamızda “tütüsü, point’leri (parmak ucunda durmasını ve dans etmesini sağlayan pabuçları), “beyaz”lığı, zarafeti, masumiyeti gibi… Evet, dışarıdan bakınca romantik bir görüntü… O görüntünün kuralları vardır ve o kurallar çok çalışmak içindedir. Kolay değildir, eğitmenin her emrini yerine getirmek. Üstelik eğitim müzik ile uyumlu sahne üzerine kuruluysa. Klasik olarak öğrenilen hareketlerin bale için yazılmış bir eserde sahnede hayata vermek, seyircinin önünde… Her gösteri, her sahne ayrı bir çalışmanın üründür, kaslar ısıtılmadan, belirli esnemeler yapılmadan sahnede balerin yerini alamaz, alırsa da başarılı olamaz. Başarı içindir çalışmak…

Balerini sahneden indirip aramıza aldığımızda ne görürüz? Bir insan. Onu bir insan olarak gördüğümüzde sahnenin büyüsü yok olacak mıdır? Acıları, sevinçleri, duydukları, hissettikleri, seyircin hapşırması karşısında çok yaşa diyen bir ses. Balerin aramızda olursa büyü bozulur mu?

Oyun yukarıdan aşağıya doğru süzülen bir ışık demetinin aydınlattığı alanda bir müzik kutusu üzerinde görürüz balerini. Müzik kutusu müzik eşliğinde dönmektedir. Nostaljik filmlerde gördüğümüz müzik kutusu dijital sesi eşliğinde kurulduğu kadar dönecektir. Balerin bir mekaniğin parçasıdır. Bir işlevi vardır.

Müzik kutusu üzerinde dönen balerin sonuçta bir insandır ve o kutudan indiği an insan olduğunu, nefes alıp veren, kılık kıyafet değiştirendir. Ayaklarındaki point’leri çıkarması, ayağını pudralaması, bakımını yapması, point’lerin bağcıklarının neden dışarıda olması gerektiğini anlatması, kurallar içinde davranmasının bir gerekçesi olduğunu anlatır. Aynaya karşı konuşmaktadır ama ayna aslında bizleriz, diğer taraftan da aksedilen balerin.

Dans, bale, tiyatro, video… iç içe geçmiş sanat dallarının birlikteliğinden doğan bir şölen…

Her sahne her farklı öykü bir kıyafet değişimi ile seyirciye hissettirilir. Her küçük öykü balerinin başka açıdan yorumlanışına ve onun insani boyutunu görmemize açılan pencereleri işaret eder. Sahne yatay şekilde kurgulanmış bir penceredir ve pencereden yansıyan ışık (video) bize öykünün başka boyutunu anlatır.

Dans ve tiyatro bir sahnede kesişmektedir. Müzik kurgusu ve geçişleri hareketlere bir anlam katarken seyircinin kafası içinde kelimelere dökülmektedir. Her notanın karşılığı bir hareket, her hareketin anlamı bir kelimedir. Kelimeler yan yana gelmektedir, uzun uzun cümleler öykünün ana fikrini oluşturmaktadır. Klasik baleden modern baleye doğru bir yolculuk, bale tarihinin yolculuğudur. Kronolojik geçiş yoktur ama kronolojik olmayan bir tarih yolculuğundayız. Ses, hareket, müzik, balerinin iç konuşması ve dışarında gelen komutlar.

Bir balerinin içinde biriktirdiği ve seyirciye anlatamadığını anlattığını bir şölene dönüşmüş. Bu şölene seyircinin tepkisi ayakta alkışlamak oldu. iyi bir şekilde kurgulanmış, iyi bir şekilde sahneye taşınmış ve sunumu mükemmel olan bir bütünlüklü dans, tiyatronun kesiştiği farklı bir sanat eserini gördük, yaşadık, içselleştirdik.

Balerin oyunu bir anlamda bir manifestoyu sahnede açık açık seyircisine sunuyor… Marx ve Engels’in kaleme aldığı Komünist Manifestosuna atıf yapılarak işçi yerine balerin kelimesi ekleyerek yapmış olduğu manifesto sahneden seyirciye direkt ulaşıyor…

Oyun bittiğinde aklımda kalın harfler ile cümleye dönüşen şu cümle oldu; “hep bir direniş hali.” Balerin sahnede yer alabilmek için sürekli direnmek ve esnekliğini korumak zorunda, üstelik zamanın acımasızlığı karşısında dimdik ayakta durmak zorunda. Modern, klasik dans hangi dansı yaparsanız yapın direnmeyen insanın dans etme şansı yoktur, trajedi, dramdır. O trajediyi mutlu ana döndüren öykünün sahnede hayat bulmasıdır…

Kuğu Gölü Balesi, Şirin, Giselle, Kamelyalı Kadın…

Pyotr İlyiç Çaykovski, Arif Melikov , Adolphe Adam, Alexandre Dumas…

Arka arkaya gelen ve iç içe geçmiş olan bale klasiklerin ve bizden öykü olan Ferhat ve şirin’de Nazım Hikmetin sözleri evrensel olanın yerel olana doğru dönüşü, yerel olan balerinin evrensel olana doğru geçişini izledik. Yere yansıyan video görüntüleri, bırakılan her boşluk, nefes almak için verilen molalar, kıyafet değişimi ve iç çekişler bizi seyirci koltuğundan alıp öykünün içine bırakmasıdır.

Bir biri ile uyumlu ses, ışık, sahne düzenlemesi, oyuncunun ustalığı ve birikimin sahneye taşıyan yaratım ve yönetim bize unutamayacağımız bir gösteri sundu. Emeği geçen tüm sahnede yer alan almayan, hatta sahnede konuklara yer gösteren tüm çalışanlara çok teşekkür ediyorum… İyi ki varsınız, iyi ki sanat var, yoksa bir birimize bizim hikayemizi anlatamayacaktık.

Sanat hangi alanı olursa olsun insana insanın öyküsünü anlatmaktır.


İsmail Cem Özkan



Balerin
Proje Danışmanı: Kemal Aydoğan
Tasarım, Yönetim, Koreografi: Bedirhan Dehmen
Yaratım, Dans: İlke Kodal
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Ses Tasarımı ve Müzik: Utku Şilliler
Görseller: Murat Dürüm
Proje Asistanı: Belçim Yavuz
Süre: 50 dk.
Moda Sahnesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.