Balerin
Medyanın
kafamızın içini biçimlendirdiği bir zaman diliminden geçiyoruz. Görsel olarak
sunulanların emek boyutu ve insanı içeriğini pek incelemeden öyle sunulduğu
gibi alıyoruz, kendi algılarımız içinde değerlendiriyoruz.
Ülkemizin
şanslı insanları bale, opera, tiyatroya gitme/görme şansına sahip, onlar orada,
yani sahnede yaşanan olayları ve emeği; alın teri olarak görmekteler. Sanatçı
seyircisi ile buluşurken “sahnede size sunduğum şölen yılların birikimi ve şu
anda izlediğiniz dakikalardır.” demektedir. İzleyici ile göz teması vardır
oyuncunun, oyun içinde canlandırdığı karakterin giysisi içindedir ama bizim
dilimizde bizim alışkanlıklarımız içinde bize bizim imgelerimiz içinde bize
daha önce yazılmış bir öyküyü anlatır.
Sosyal
medya son yıllarda yaygınlaştı ve geleneksel medyanın yerini çoktan almış
durumdadır. Bugün her birimizin cep telefonundan sosyal medyanın görselleri
sunuluyor. Protestolar, şikayetler, homurdananlar görsel eklenmiş alt yazı ile
sunuluyor. Bale ve balerin denildiğinde ise taciz, tecavüz, sahnede oyunculara
karşı söylenmiş nefret söylemlerin sonucunda bir protesto olarak bazı
fotoğraflar yayınlanır. Cinsiyetçi bakışa karşı sanatçıyı savunan fotoğraflarda
emek vurgusu yapılır. Bakın denir ne fedakarlıklar sonucunda bu sanatçı sahnede
yerini alıyor, nasıl bir eğitimden geçtiğini görün diye görsel materyaller
eşliğinde cep telefonumuza yansır. Sosyal medyanın bir özelliği vardır, anında
tepki duyar twitter hesabından siyasi bir metin yazar ve sonra
hiç yaşanmamış gibi başka haberlere bakarız. Bir saman alevidir ve bizler
samanın ne olduğunu bilemez konumdayız.
Her
birimizin ekranına düşmüştür yaralar bereler içinde ayak parmak uçları.
Balerinin ayağıdır. Sargılar içindedir. Nasır bağlamıştır belki…
Balerin
ya cinsel yönü ile ya da çektiği eziyet ile ekranlara düşer.
Nefret
söylemi ya da cinsel obje olarak algılayanlar ve onlara karşı savunanlar…
Yaşanan tüm olumsuzluklara karşı balerini, balerinler ve opera bale sanatının
emekçileri kurumları ile birlikte basın açıklaması yaparlar ama bu zaman
diliminde artık “normal” olarak kabul ettiğimiz gibi yaygın medyada yerini pek
almaz, alırsa da görünmez olması için üzerine başka haberler serperler.
Sahneden, yaşamdan kadının uzaklaştırılması için her türlü yol denenir. Kadın
bazıların şehvetini azdırıyor, azanlar ise kadına her türlü acıyı hak görüyor.
Yaşananlar ve mahkeme tutanaklarına düşenler ibretlik olacaktır belki
gelecekte. Çağdaşlık yolunda ilerleyen bir memleketin çocukları bugün sahnede
kadının varlığını ve konumunu tartışır hale geldi.
Balerin
oyunu klasik bale eğitiminden başlıyor. Klasik bale eğitimin ne kadar zor, ağır
ve çok çalışma üzerine oturduğunu sahnede görmekteyiz. Balerin imgesi kafamızda
“tütüsü, point’leri (parmak ucunda durmasını ve dans etmesini sağlayan
pabuçları), “beyaz”lığı, zarafeti, masumiyeti gibi… Evet, dışarıdan bakınca
romantik bir görüntü… O görüntünün kuralları vardır ve o kurallar çok çalışmak
içindedir. Kolay değildir, eğitmenin her emrini yerine getirmek. Üstelik eğitim
müzik ile uyumlu sahne üzerine kuruluysa. Klasik olarak öğrenilen hareketlerin
bale için yazılmış bir eserde sahnede hayata vermek, seyircinin önünde… Her
gösteri, her sahne ayrı bir çalışmanın üründür, kaslar ısıtılmadan, belirli
esnemeler yapılmadan sahnede balerin yerini alamaz, alırsa da başarılı olamaz.
Başarı içindir çalışmak…
Balerini
sahneden indirip aramıza aldığımızda ne görürüz? Bir insan. Onu bir insan
olarak gördüğümüzde sahnenin büyüsü yok olacak mıdır? Acıları, sevinçleri,
duydukları, hissettikleri, seyircin hapşırması karşısında çok yaşa diyen bir
ses. Balerin aramızda olursa büyü bozulur mu?
Oyun
yukarıdan aşağıya doğru süzülen bir ışık demetinin aydınlattığı alanda bir
müzik kutusu üzerinde görürüz balerini. Müzik kutusu müzik eşliğinde
dönmektedir. Nostaljik filmlerde gördüğümüz müzik kutusu dijital sesi eşliğinde
kurulduğu kadar dönecektir. Balerin bir mekaniğin parçasıdır. Bir işlevi
vardır.
Müzik
kutusu üzerinde dönen balerin sonuçta bir insandır ve o kutudan indiği an insan
olduğunu, nefes alıp veren, kılık kıyafet değiştirendir. Ayaklarındaki
point’leri çıkarması, ayağını pudralaması, bakımını yapması, point’lerin
bağcıklarının neden dışarıda olması gerektiğini anlatması, kurallar içinde
davranmasının bir gerekçesi olduğunu anlatır. Aynaya karşı konuşmaktadır ama
ayna aslında bizleriz, diğer taraftan da aksedilen balerin.
Dans,
bale, tiyatro, video… iç içe geçmiş sanat dallarının birlikteliğinden doğan bir
şölen…
Her
sahne her farklı öykü bir kıyafet değişimi ile seyirciye hissettirilir. Her
küçük öykü balerinin başka açıdan yorumlanışına ve onun insani boyutunu
görmemize açılan pencereleri işaret eder. Sahne yatay şekilde kurgulanmış bir
penceredir ve pencereden yansıyan ışık (video) bize öykünün başka boyutunu
anlatır.
Dans
ve tiyatro bir sahnede kesişmektedir. Müzik kurgusu ve geçişleri hareketlere
bir anlam katarken seyircinin kafası içinde kelimelere dökülmektedir. Her
notanın karşılığı bir hareket, her hareketin anlamı bir kelimedir. Kelimeler
yan yana gelmektedir, uzun uzun cümleler öykünün ana fikrini oluşturmaktadır.
Klasik baleden modern baleye doğru bir yolculuk, bale tarihinin yolculuğudur. Kronolojik geçiş
yoktur ama kronolojik olmayan bir tarih yolculuğundayız. Ses, hareket, müzik,
balerinin iç konuşması ve dışarında gelen komutlar.
Bir
balerinin içinde biriktirdiği ve seyirciye anlatamadığını anlattığını bir
şölene dönüşmüş. Bu şölene seyircinin tepkisi ayakta alkışlamak oldu. iyi bir
şekilde kurgulanmış, iyi bir şekilde sahneye taşınmış ve sunumu mükemmel olan
bir bütünlüklü dans, tiyatronun kesiştiği farklı bir sanat eserini gördük,
yaşadık, içselleştirdik.
Balerin
oyunu bir anlamda bir manifestoyu sahnede açık açık seyircisine sunuyor… Marx ve Engels’in
kaleme aldığı Komünist Manifestosuna atıf yapılarak işçi yerine balerin
kelimesi ekleyerek yapmış olduğu manifesto sahneden seyirciye direkt ulaşıyor…
Oyun
bittiğinde aklımda kalın harfler ile cümleye dönüşen şu cümle oldu; “hep bir
direniş hali.” Balerin sahnede yer alabilmek için sürekli direnmek ve
esnekliğini korumak zorunda, üstelik zamanın acımasızlığı karşısında dimdik
ayakta durmak zorunda. Modern, klasik dans hangi dansı yaparsanız yapın
direnmeyen insanın dans etme şansı yoktur, trajedi, dramdır. O trajediyi mutlu
ana döndüren öykünün sahnede hayat bulmasıdır…
Kuğu
Gölü Balesi, Şirin, Giselle, Kamelyalı Kadın…
Pyotr İlyiç Çaykovski, Arif Melikov , Adolphe Adam, Alexandre Dumas…
Arka
arkaya gelen ve iç içe geçmiş olan bale klasiklerin ve bizden öykü olan Ferhat
ve şirin’de Nazım Hikmetin sözleri evrensel olanın yerel olana doğru dönüşü,
yerel olan balerinin evrensel olana doğru geçişini izledik. Yere yansıyan video
görüntüleri, bırakılan her boşluk, nefes almak için verilen molalar, kıyafet
değişimi ve iç çekişler bizi seyirci koltuğundan alıp öykünün içine
bırakmasıdır.
Bir
biri ile uyumlu ses, ışık, sahne düzenlemesi, oyuncunun ustalığı ve birikimin
sahneye taşıyan yaratım ve yönetim bize unutamayacağımız bir gösteri sundu.
Emeği geçen tüm sahnede yer alan almayan, hatta sahnede konuklara yer gösteren
tüm çalışanlara çok teşekkür ediyorum… İyi ki varsınız, iyi ki sanat var, yoksa
bir birimize bizim hikayemizi anlatamayacaktık.
Sanat
hangi alanı olursa olsun insana insanın öyküsünü anlatmaktır.
İsmail
Cem Özkan
Balerin
Proje
Danışmanı: Kemal Aydoğan
Tasarım,
Yönetim, Koreografi: Bedirhan Dehmen
Yaratım,
Dans: İlke Kodal
Sahne
Tasarımı: Bengi Günay
Işık
Tasarımı: İrfan Varlı
Ses
Tasarımı ve Müzik: Utku Şilliler
Görseller: Murat
Dürüm
Proje
Asistanı: Belçim Yavuz
Süre:
50 dk.
Moda
Sahnesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.