Galata Gazete


15 Nisan 2018 Pazar

Falstaff

Falstaff

William Sheakespeare eserlerini kaleme alırken, eserlerinden oluşacak bir kolaj çalışmanın başka bir sanat dalı içinde yeninden yaratılacağı ve başka bir dil içinde kendi dünyasını yaşatacağını düşünmemiştir. Değişik eserlerin kahramanlarından yeni bir kahraman ortaya çıkmadı, eski kahramana başka eserlerden alınan pasajlarla bir öykü oluşturuldu. Öykünün ruhu kelimelerde yatmasına rağmen, onu notlara döken, notlarda ki akış kelimelerde ki akış ile girmiş olduğu dans, ahenk, ritim, dinamizm yeni bir eserin doğmasına, yeni bir dünyaya kapının açılması anlamına geliyordu. Zaman iki büyük ustayı buluşturmuştu.

Arrigo Boito kelimelerin ustasıdır. İngilizce okuduğunu İtalyanca cümle yapısı içinde yeniden yaratmıştır. Yaratılan yeni, var olan İngilizce metinin ruhunu bozmamıştır, cümle yapısı müziksel ahenginden hiçbir şey kaybetmediği gibi yeni bir anlamda yüklemiştir. Durduğu nokta, baktığı açı Sheakespeare’in hayal dünyasına çok yakındır. O yakınlık yeni bir şeyin oluşmasına katkı yapacaktır. Üstelik, artık hayata küsmüş, öteki yaşama kendisini bırakan bir bestecinin içinde kalmış bir ukdeyi yeniden alevlendirecek ve muhteşem bir eserin oluşmasına katkı sunacaktır.

Verdi en son eseri; gülünç, muzip ve nükteli operadır. En zor olanı başarmıştır. En zor en son yapılandır onun için, çünkü ömrünün tüm birikimi o geriye bıraktığı notalarda saklıdır. Geçmişte kendisini acımasızca eleştirenlere yazdığı son eseri ile ayna tutmuş, yanıt vermiştir.

Zor olan mizahın dilini, sahnede müziğin ritmi ile verebilmektir.

Dere denize doğru almaktadır, zaman zaman derenin aktığı su yolu büyük dalgalara neden olur, zaman zaman durağındır. Ama Verdi’nin bu son eserinde o kadar dinamik bir yapı söz konusudur ki sahnede hayat veren sanatçılar bu ritmin altında ezilmemek için büyük enerji sarf etmek zorunda kalıyorlar. Sadece ana karakter değil, ona destek veren tüm karakterler öyle ritmi yüksek bir öykünün içindeler ki ne zaman komik, ne zaman dram, ne zaman alay edilenin gözünden olaya bakacağımızı kaçırmamaları gereklidir. Çünkü her mimiğin, her hareket, her duruş ayrıntılı bir şekilde müziğin akışa uygun olmak zorundadır. Müzik, söz, ritim, koreografi bir bütündür. En ufak bir hatayı kabul edecek gibi de değildir.

Sahnenin altından gelen müzik…

Orkestra yönetmenin sahnede yaşananlara dikkatidir, onların davranışına göre belki müziğin hızını düşürecek ya da yükseltecektir. Seyircinin pek fark edemeyeceği küçük oynamalar ile sahne üzeri ve sahne altında bir paralellik yakalamak zorundadır orkestrasını yönetirken. Oyuncularda, gelen notların ritmi içinde hareketlerini yaparken cümlelerini söylemek zorundadır.

Opera’da görev alan her sanatçı verilen görevi üzerilerine düştüğü gibi gerçekleştirirken, sadece kendileri ile baş başa değillerdir, sahnede yer alan diğerleri ile de uyumlu olmak zorundadır. Bir birini kollamalı ve birbirinden ne önce ne de sonra hareket etmemelidir. Uyum mutlaktır ve o mutlak olan bir gülmece, mizahın en damıtılmış halinde yakalamak zorundalar.

İzlediğim gösterimde zor olan başarılmıştı, uyum yakalanmıştı. Muhteşem, eğlenceli, zaman zaman kahkahalar içinde izlediğim bir şölene dönüşmüştü.

Üç perde, üç perdenin arasında açılıp kapanan perdeler. Her bölümde rol alan sanatçıların seyirciyi selamlaması. Dekor değişirken seyirciyi yerinde tutan güzel bir düşünce. En azından seyirci olarak alkışlamak hakkımızı kullanmak için verilmiş bir an…

Bir çok eleştirmen, büyük olasılıkla baş rolde olan ve her sahnede hemen hemen rolü olan sanatçılar üzerine konuşacak ya da yazacaktır ama ben onları görünür kılan ve onların ustalığına ışık tutan diğer sanatçı dostlarımızın ustalığını konuşmak isterim, çünkü onların her hangi bir tökezlemesi baş rolde oynayan istediği kadar usta olsun, istediği kadar doğaçlama ustası olsun operanın bu baş eserinde toparlama şansı yoktur. Çünkü Verdi öyle bir akış vermiş ki bir derenin denize kavuşmasında ki coşku ve akıntı var. Eğer dere uygun zamanda eğilmezse gücünü kaybeder, coşkusu durağanlaşır. Ama izlediğim kadarı ile buna ne sanatçılar ne orkestra izin verdi. Coşku, dinamizm, mizah, ders veren bölümler ve biz insanlığa yaptıkları çağrı muhteşem bir şölen ile sunuluyor. Her bir sanatçı, sahnede garson rolünde olanından Falstaff rolüne kadar görev alan tüm emeği geçenlerin mimikleri, tavırları, yürüyüşleri, sahnede çamaşır sandığını taşıyan hizmetlilere kadar hepsi bir bütünün parçası ve ayrılmazı olduğu bilinci içindeler. Yönetmenin vermek istediğini usta sanatçılara yakışır bir şekilde yerine getirmişler. Evet, her biri profesyonel aldıkları maaşı hak ediyorlar ama profesyonelliğin yanında ustalık, sahnede var olan sanatçıların daha da büyümesine, illüzyonun gerçeklemesine sebep oluyorlar...

Onların ustalığı bir eseri izlerken, dinlerken seyirci olarak beni var olduğum koltuktan alıp sahnenin bir kenarına taşımasıdır.

Shakespeare’in yarattığı en eğlenceli karakterlerden biri olan şişman çapkın Falstaff’ın , aynı anda evli ve iki iyi dost olan Alice Ford’u ve Meg Page’i baştan çıkarmaya çalışması ile zincirleme olaylar başlar.

Bu insanlık komedyasında; aşk, para, hırs, entrikalar… kısaca tüm beşeri duyguların yaşandığı bir karmaşanın sonunda, budalalarla dolu olan bu dünyada, her şey bir şakadan ibaret olduğu vurgulanır.

Yaşlı, koca göbekli, kel kafalı, obur, içkici, üstelik kadın düşkünü bir Kazanova. Beş parasız kalan Falstaff, koca göbeğine ve ilerlemiş yaşına bakmadan iki soylu kadına aşk mektupları göndererek, zengin kadınlar vasıtasıyla kocalarının paralarından faydalanmaya çalışır.

Sadece isim değişikliği yaparak iki kadına da aynı aşk mektubunu gönderir. Kadınların olayı fark edeceğini düşünemeyecek kadar böndür. Ama işler umduğu gibi gitmez ve "Windsor'un Şen Kadınları" olayı fark eder, Falstaff'a unutamayacağı bir ders vermeye karar verirler. Ve Falstaff'ı rezil edecekleri oyunlar böylece ortaya çıkar.

Verdi 50 yıllık müzik kariyerinin en 'damıtılmış' müziği işte bu öyküye öyle bir hayat ve dinamizm katar ki, öykünün içinde öyküler olduğunu unutursunuz ve gerçek hayattan alınan bir öykünün karikatürize edilmiş hali olarak düşünebilirsiniz. Abartılmış karakterler, abartılmış hareketler bize aslında üstünü örttüğümüz ama yüzleşemediğimiz başka bir gerçekliği de yüzümüze vuruyor. Onur kavramı, rezil olma ve toplu rezil olanların içinde rezil olmuş olanın rahatlaması. Toplum dışına itilmesi gerekenlerin ve aşırı kıskançlığın yaratmış olduğu karmaşa. Öç alma ve linç kültürü… Çağdaş insanın nasıl olması gerektiğini de fısıldar…

Olayların hızlı akışı ya da müziğin verdiği dinamizm olayları hızlandırıyor. Hangisi hangisini tetikliyor, hangi hangisinin motor gücü. Soruları sormayın, izleyin, akışına bırakın kendinizi muhteşem bir şölen içinde anı yaşayın, çünkü o an soru sorarak kendinize ve anınıza yazık etmeyin, çünkü sizi alıp götürecek olan notlara bırakın kendinizi, daha özgür hissedeceksiniz… Pegasus üzerinden dünyamıza bakacaksınız… Kanatların çırpması, rüzgarın yüzünüzü okşaması, yeryüzünün ihtişamı karşısında soru sormayın yaşayın… Zaten öykü size sorular soracak ve yanıtını verecektir…

'Hayat bir şakadır, insanlar delidir' der koro…

Falstaff, 'Her şey bir şakadır' der, çünkü tek aldatılan ve üçkağıda gelen kendisi olmadığını görür. Boynuz takmıştır, boynuz takmaya giderken…

Oyunun teknik bölümüne baktığımızda sahnede yer alan tüm dekorlar, kostümler, ışık… hepsi oyuncular kadar uyumlu ve bir bütündür… Onlar oyunun karakteristik özelliğine büyük katkıları var… Çok iyi araştırılmış, daha önceki deneyimlerden dersler çıkarılarak bu oyunun damıtılmış halde karşımızda bulduk… Emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ediyorum…


İsmail Cem Özkan


Falstaff
G.Verdi
Libretto: Arrigo Boito
Orkestra Şefi: Roberto Gianola / Can Okan
Sahneye Koyan: Renato Bonajuto
Dekor Tasarım: Efter Tunç
Kostüm Tasarım: Ayşegül Alev
Koro Şefi:  Paolo Villa
Işık Tasarım: Yakup Çartik
John Falstaff:  Nejat Işik Belensir / Kevork Tavityansir
Ford: Caner Akgün / Mehmet Murat Güney / Alper Göçeri
Fenton: Ahmet Baykara / Caner Akin
Dr. Cajus: Çağri Köktekin
Bardolfo: Can Reha Gün / Engin Yavuz
Pistolo: Ali Haydar Taş / Göktuğ Alpaşar
Alice Ford: N.Şebnem Ağridağ / Ayşe Ünel Sezerman / Deniz Yetim
Nannetta: Sevim Zerenaoğlu / Dilruba Bilgi Akgün / Özgecan Gençer
Mrs. Quickly: Aylin Ateş / Deniz Erdoğan Likos
Mrs. Meg Page: Elif Tuğba Tekişik / Nesrin Gönüldağ / Barbora Fritscher

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.