Galata Gazete


19 Nisan 2018 Perşembe

Don Kişot

Don Kişot

Perdeye yansıtılmış duvar fayansının üzerine işlenmiş mozaik şeklinde Donkişot duvar resmi vardır. Önünde Don Kişot ve onun yaveri Sancho Panza. Don Kişot, Orta Çağ şövalye hikayelerine saplantı derecesinde meraklıdır ve bir gün gezgin bir şövalye olmaya karar verir. Yaveri Sancho Panza ile birlikte maceralara doğru ilk adımını atar. Onun hayali vardır; kavuşmak istediği bir sevgili, onun aşkını kazanmak istemektedir. Adı Dulcinea’dır. Hayalinde ki güzel şimdi nerededir, kimlerin elinde acılar çekmektedir?  Donkişot şehre doğru giderken duvar resmi olan perde açılır…

Sahnenin derinliği içinde bir alan görürüz.

Orta Çağda ispanya’da bir meydan gözlerimizin önündedir. Uzaktan bakınca sanki 16:9 geniş ekran gibi geldi sahne birden gözüme… Daha dar sahnede seyretmeye alışmıştım, yeni yapılan bu sahnede ilk defa bir eser izleme şansına sahip oldum. Son yıllarda her alışveriş merkezi (AVM) bir sanat dalına binanın bir bölümünü açarak orada sanatseverleri çekmek hem de dolaylı reklam yapma şansına eriyorlar. AVM’lerin genel stratejisinden sanat da faydalanıyor, karşılıklı çıkar ilişkisi, hangisi daha karlı onu para kazananlar daha iyi bilir. Her ne kadar AVM içini beğenmesem de reklamın iyisi kötüsü olmaz diyerek işverenler para yatırıyor ve bizler de bu reklam için yapılan sanat alanlarından yararlanıyoruz. Kötünün iyisi diyelim, çünkü sanat için yapılan binalar bir bir satılırken ve yıkılırken hiç yoktan elimizde olanlar var diyebiliyoruz. Yeni açılanlar ise sahne bolluğu yaratıyor gibi algı oluşturmuş olsa da, sanatta var olan kalitede düşmeye endeksli olarak daha çok balon işler (eğlence odaklı ve para amaçlı) sergilenen alanlara dönüşüyor. Elinde yiyecek ile salona girip sahnede yaşananları izlemek. Olmazsa cep telefonu ile bak buradayım demek için canlı yayın yapmak… Bu kısa günümüze yönelik mesajlardan sonra izlediğim şölene döneyim!

Meydan her zamanki gibi hareketli, aşk mevsimi başlamış gibidir, aşık olmak için kanat çırpan melekler sanki o meydanı teslim almış gibidir. Hancı Lorenzo, kızı Kitri’yi zengin Gamache ile evlendirmek istemektedir. Oysa Kitri, Basilio’yu sevmektedir. Bu sırada Don Kişot ve Sancho Panza şehre gelir.  Don Kişot, Kitri’yi görür görmez, kafasında yarattığı aşkını bulduğunu düşünür. Meydandaki şenliğin ortasında Kitri ve Basilio, arkadaşları Espada ve Mercedes’in yardımıyla oradan kaçmayı başarır. Don Kişot ve Sancho Panza da onları takip eder. Gamache ve Lorenzo da vakit kaybetmeden çiftin peşine düşer.

Don Kişot ve Sancho Panza kaçan çiftin bir Çingene (Roman) kampına sığındığını keşfeder. Herkes gecenin romantik atmosferinin etkisindedir. Don Kişot  hayallere dalar ve Kitri’nin aslında Basilio’yu sevdiğini anlar. O sırada birden fırtına kopar. Don Kişot bir yel değirmenine saldırır; onu bir canavar olarak algılamıştır. Ancak bu çarpışmanın sonunda sefil bir halde yere yığılır ve kendinden geçer.

Don Kişot büyülü bir rüyaya dalar ve gözünün önünden olağanüstü güzellikte görüntüler geçer. Kitri’yi gene Dulcinea olarak görür. Şafağın sökmesiyle Çingene Kampı’ndan kaçan Kitri ve Basilio’yu Sancho Panza fark eder ve hemen Don Kişot’u uyandırır. O sırada kampa varan Lorenzo ve Gamache onlara Kitri’yi sorar. Genç aşıklara sempatiyle bakan Don Kişot, Lorenzo ve Gamache’ı kasıtlı olarak yanlış yönlendirir. Ancak Sancho Panza ikiliye bilinçsizce doğru yolu gösterir.

Kitri ve Basilio her ne kadar saklanmaya çalışsa da, sonunda yakalanır. Lorenzo, kızından Gamache’ın ilgisine karşılık vermesini ister. O sırada Basilio sahte bir “intihar” sahnesi yaratır. Kitri bunun bir oyun olduğunu anlayınca, Don Kişot’a Basilio ile evlenmek istediğini söyler ve konuyla ilgili Lorenzo’yu ikna etmesini rica eder.  Bir anda Basilio “hayata” döner!  Düğün hazırlıkları için herkes coşkuyla oradan ayrılır.

Halk çiftin evliliğini kutlamaktadır. Don Kişot da çiftin evlenmesinden dolayı mutludur. Onlara samimi bir biçimde veda ederek, yeni maceralara doğru yola koyulur.

Balenin öyküsü böyledir, öykü gösterimin sadece bir parçasıdır, ona vücut veren müziktir. Müzik öyle bir şekilde bizi bizden alır ve olayların içine taşır ki, sahnede yer alan tüm sanatçıların mimikleri, vücut hareketleri ile bütünleşiriz. Her nota bir harekete dokunur, her hareket bir nota olarak bilincimizin içine işler. Nota ve hareket... Balenin vazgeçilmez bütünüdür. Bale müziksiz kalamaz ama müzik daha özgürdür. Özgürlüğünü bölümler arasında geçişte kendisini gösterir.

Her perdenin kapanışı her sahne düzenin değiştiğinin ve başka bir maceranın başladığını anlatır. Her bölümde görev alan sanatçılar ayrı ayrı seyircinden hak ettikleri alkışı alır. Her alkış onların bütünlüğüne ve sahnede çıkardıkları o muhteşem sunamadır. O gösteri öyle bir şölen halini alır ki klasik balenin ne olduğunu ve hangi hareketin, hangi mimiğin hangi vücut dengesinin neyi anlattığını öğrenirsiniz. Öğrendikçe evrensel başka bir dilin içinde anlatılan öykünün sizde ki çağrışımları ile yüzleşirsiniz…

Don Kişot Balesini izlemenizi öneririm, üstelik 26 Aralık 1869’da ilk defa sahnelen bu şölenin günümüze taşınan o büyük mirası izlemeniz gereklidir, çünkü müziği, koreografisi, kostümleri ve mimikleriyle sizi bambaşka bir yolculuğa çıkarır. İşin arkasında haftalar süren, yılların birikimi olan ağır bir işçilik, ince bir sanat vardır.

Don Kişot balesi teknik anlamda çok zor bir bale olduğunu kaynaklardan okudum, izlerken de o kaynağın ne kadar doğru şeyler yazdığını içselleştirdim güç ve iyi bir kondisyon istiyor. Sahnede yer alan sanatçıların o zoru nasıl başarı ile gerçekleştirdiklerine şahit olmanız gereklidir. Dışarıdan bakan için çok kolay gibi gelen her hareket basit olmadığını, çok zor olanı dayanışma ile nasıl kolaymış gibi kusursuzca gösterdiklerini izledim… Her birinin alın teri çoktan alkışı hak etmişti ve seyirci de zaten yerinden fırlayarak ayakta alkışladı, bravo sesleri salonu doldurdu.  

Sahne sadece balet ve balerinden oluşmuyor elbette. Sahne dekoru, kostümleri, video olarak sahneye verilen görüntüler, özellikle Don Kişot uykudayken yaşadıkları ışığın balet ve balerini izlediği sahneler ile sahnede olan her şeyin bir bütün olduğunu ve hiç biri diğerine gölge etmediği gibi görsel olarak da büyük katkı yaptıklarını gördük. Her zaman olduğu gibi görünmeyen orkestra o çukurdan notları üzerimize yayarken orkestrada elleri nasır bağlamış birikimli usta müzisyenler ve onların yönetenini de unutmamak gereklidir. Onlar olmasaydı, onların katkısı ve verdikleri boşluklar olmasaydı sanırım bu kadar güzel klasik bale şölenini izleyemezdik…

Sahne önünde, arkasında, yanında artık kimin emeği geçmişse her birine teşekkür etmek gereklidir. Salonda bravo seslerine karışan alkış hepsine gitti…

İsmail Cem Özkan


Don Kişot
Müzik: Ludwig Minkus
Koreograf: Marius Petipa 
Sahneye Koyan Ve Düzenleyen: Ayşem Sunal Savaşkurt
Orkestra Şefi: Roberto Gıanola
Dekor Tasarımı: İsmail Dede
Kostüm Tasarımı: Gizem Betil
Işık Tasarımı: Önder Arık
Kitri: Gizem Atik Tuncay, Melike Koper, Berfu Elmas, Büşra Ay, M. Özde Eren
Basilio: Melih Mertel, Olcay Tunçeli, Batur Büklü, Çağatay Özmen
Don Kişot: Alkış Peker, Alper Akalın, Egemen Kement
Sancho Panza: Ürün İndere, Murat Öztekin
Gamache: Özerk Tozkoparan, Onur Tunay
Lorenzo: Kerem Kuraner, Ahmet Eroğlu
Espada: Olcay Tunçeli, Oliver Spence, M. Nuri Arkan, Çağatay Özmen, Batur Büklü
Mercedes: Deniz Kılınç, Melike Koper, Ebru Cansız,  M. Özde Eren, Julia Hartmann 
İki Arkadaş: Zuhal Karaca, Hüma Ersel Sökmen
                        Maia Ito,  Asena Ökte
                        M. Özde Eren, Julia Hartmann
                        Büşra Ay, Berfu Elmas
                        Zeynep Serpen, Merve Topaldemir
Rüya Kraliçesi: Büşra Ay, M. Özde Eren, Gizem Atik Tuncay, Zeynep Serpen
Amor (Cupid): Berfu Elmas, Hüma Ersel Sökmen, Maia Ito, Asena Ökte, Merve Topaldemir
Eda Yeker
Çeri Başı: M. Nuri Arkan, Can Bezirganoğlu, Alican Güçoğlu, Ali Türkkan


Ve İstanbul Devlet Opera Ve Balesi Sanatçıları Dönüşümlü Olarak Dans Edecekler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.