Gayri Resmi Hürrem
Sarayın gizli bir odası. Oraya girilmesi yasak kılınmış… Gizli oda ve tarihin bilinmez çarkları içinde bilinmeyen zamanın içinde o gizli odada yaşanan veya kurgulanan bir kronolojik olmayan olayların anlatıldığı bir tarih döngüsü...
Yasak meyvenin yenmesi nasıl ki cennetten kovulma nedeni ise gizli odaya girmek ve orada çilehanede olduğu gibi kendi başına kalmak yasaklanmıştır. Özellikle o odayı iki kişi bilmektedir, çünkü odayı inşaat eden işçiler hepsi kural gereği öldürülmüştür…
Zamanlardan Kanunu hüküm sürdüğü zaman, odaya kendisini kilitleyen Hürrem. Zamanın ruhuna kendi damgasını vuran iki ayrı güçlü karakter… geçmiş, gelecek ve o anın hikayesi içinde gidişler ve gelişlerin anlatıldığı iki kişilik bir öykü, öykünmeler ile bugüne göndermelerin olduğu ve iktidar gücünü sorgulandığı, iktidarın kişiler üzerinde yarattığı tahribatı, tahribatın bıraktığı izleri bu oyunun kurgusu içinde bizlere sunulmaktadır… Gerçi kahraman olarak sunulanlar da asıl kahraman değildir, onlar adına konuşurlar, karakterler iç içe geçmiş ve sürekli değişimi oda içinde diyaloglar içinde bize sunulmaktadır. Oyunun sonuna kadar aslında bize verilen imgelerin hepsinin bir oyun içinde oyun olduğunu ve imgesel olarak kabul ettiklerimizin de aslında o odada olanlar olmadığını öğreniyoruz…
Öykünün kahramanları kuklalar ile sahnede hayat bulurken, iki oyuncunun muhteşem mimikleri, ses kontrolü, vücut dili ile bize anlatılan öyküde verilen rolleri doğalmış gibi sunmaktalar…
Hürrem, geçmişini bilen, nereden geldiğini ve kimler ile neler yaşadığını anımsayan ve sultanın gözdesidir. Cariyeler içinde kendisini öne çıkarmasını bilmiş, cihan padişahın gözdesi olmuş bir güzeldir… Eski aşkı onun peşi sıra tüccar olarak İstanbul’a kadar gelmiş ve Hürrem’i bulmuştur, fakat kaderin cilvesi onu o içinde bulundukları gizli odanın inşaatında bir duvara resim yapan usta olarak bulur… O, o inşaat bittiğinde bir daha ülkesine dönemeyeceğini bilmektedir, çünkü sırları olanın sırları gizli kalması için sırrı bilenlerin sayısı azaltılmak zorundadır. O sırrı iki kişi bilecektir, onlarda iktidarı elinde tutan Hürrem ve onun gönül sultanı Kanuni’dir…
Hürrem önüne gelen ikili seçenekten birini seçmiştir. Sanki dünya ikili karşıtlardan oluşmakta ve birini seçmek ile yükümlü kılmış gibidir. Savaş ve barış, ölüm ile yaşam… Kara ile ak… Aşk ve iktidar gücü… O iktidarın gücünü seçmiştir, çocukluk aşkını o odanın inşaatı sonrasında kaybedecektir…
Girilmesini yasak koyduğu odaya Hürrem girmiştir, onu orada bir sürpriz beklemektedir. Başka bir giriş daha vardır, gizli tünelden ulaşılan başka kapıdan bir cariye girmiştir. O cariyenin ne geçmişi ne de geleceği vardır. Hiçbir şey anımsamadığı için varlığı da tartışmalıdır ve ona cariyeler arasında Hürrem demekteler. Hürrem’in aynadaki yansımasıdır… Onun gibi makyajlı ve ona benzemektedir ama Hürrem’in gençliğine…
İki kadın, birisinin hafızası güçlü, diğerinin hafızası yok gibidir… Bazen anımsar ama zamanı karıştırır, ölen yaşayan olarak bilir, yaşayanı ölü! İkili karşılaştırmalarda zaten hepsi bir birinin içindedir. Nerede ölü, nerede yaşıyor, ne zaman? Tarihi ve bugün günlerden ne olduğunu bilen var mı?
Elbette yoktur, çünkü senaryoda özellikle buna özen gösterilmiştir. Zaman kavramı olmayan ama bir zamanın içinde geçen olaylar zinciri…
Postmodern yazım tekniğinin tüm incelikleri ve kurnazca iç içe geçirilmiş kurgusu ile seyirci oyuna anlamlar yüklemesi oyunun akışı içinde oluşan etkileşiminde ortaya çıkar ve böylelikle pasif durumdan kurtarılan izleyici zihninde oluşan sorular ve anlamlar doğrultusunda oyuna içsel olarak yön verir. Bu açıdan bakıldığında sadece oyunun söylediği değil, söylemeyip ima ettiği anlamlar üzerine de yoğunlaşılır. Oyunlarda düş ile gerçeğin ayrıştırılması yoluna gidilmez. Böylelikle oyunun iletisi oyunun geneline yayılır.
Görsel olarak bir şölene dönüşür oyun, oyunun en önemli görselleri makyaj, kukla, sandıklar ve ağaçtır… Dört mevsim ağaçlar ile imgelenir… Nar bülbülü sesi iki Hürrem’in kulağına geldiğinde kulaklarını kapatır ve kıvranırlar. Onların geçmişe doğru özlem duyduğunu hissedebilirsiniz ama aslında onların bir kafese kapatılışını ve kafesteki bülbüller olduğu gerçeğine ilerleyen diyalogların birinde rastlarız…
“Nar bülbülüne ödünç verdiğim sırlar, yankılanır zamanın peşinde. Onun sesi bir tarihi getirir bırakır şuncağız kollarıma. Her tarihte unutulması mukadder fasıllar var.”
Işık bu görselde en önemli unsurdur, çünkü oyuncuların mimikleri, ses ve vücut dillerinin seyirciye ulaşımını sağlarken ışığın yoğunluğu ve nereyi ne kadar aydınlatacağına kadar her şey hesaplaşmıştır… Nereye bakmamız gerektiğini ışık bize yol gösterirken, müzik bizi kanuni sesi eşliğinde bize anlatılmak isteneni anlamamız için kulağımıza bir şeyler fısıldar… Sahne tasarımı ekonomiktir, ağaç olayın zamanını ve akımını imgelerken, sandıklar ve içinde olan kuklalar anılar veya gelecek iç içe geçmiştir… Her kukla kendi gerçekliğini anlatırken Hürrem olan ilişkisi ve iktidar gücünün nasıl kullanıldığını anlatır… Sahnede her bölüm içinde değişimler olurken bir devamlılık ile karşılaşırız. İnce ince düşünülmüş renkler bizi oyunun içine dahil eden uyarıcı görevi görür…
Oda birden başka anlamlara bürünür, saklandığı ve kendisi ile yüzleşildiği alan olmaktan çıkar ve “Sanki ömrümün tamamım bu odada geçirmiş gibiyim. Sanki bu sarayda, başka hiçbir odayı bilmiyorum. Başka kadınları tanımadım. Onlarla bir kaderi paylaşmadım. Onların arasından sıyrılıp haseki olmadım. Sanki bir tarihi ben yazmadım…”
Oyunun son sahnesinde şimdiye değin izlediğimiz her şeyin iki cariye tarafından Handan Sultan’a sunulmak üzere hazırlanmış bir oyun olduğunu anlarız. Handan Sultan oyunda tarihsel olarak yanlış bulduğu kimi noktaları söyler ve oyunu Sultan Mehmed’in görmemesini ister. çünkü gerçekler rahatsız edicidir.
Resmi tarihin dışında bir metin oyunun adı olmuştur. Oyunda zaman kavramı kuklalarla, karakterlerin ortak kader geçmişine sahip olup, geçmişi canlandırırken yer değiştirmeleriyle ve Cariye’nin hafıza sorunuyla soyutlanmıştır.
Oyunda Hürrem’e verilen karakter soyluluğu değil, pişmanlığı, sıradanlığıdır. Kullanılan imgeler ve dil kalıplarını kırmaya yöneliktir. Bizi başka şeyleri düşünmeye ve tarihin bu şekilde de yorumlanabileceğini göstermektedir… alışık olduğumuz kahramanlar ve onarlın muhteşem yaşamları yoktur, onların öfkesi, tepkileri ve aşkları ve onların yaratmış olduğu hayal kırıklıkları aynaya yansıtılmış halde bize sunulmaktadır…
zamanı, mekanı ve kişileri değiştirin, bugün yaşadığımız karanlık zaman dehlizinde yeri, zamanı ve de kişileri değiştirerek sahneye bakın, sizi rahatsız edecek bir çok gerçeklik ile karşılaşacaksınız. her ne kadar kurgusal dil dünü işaret etmiş olsa da bugüne dair söylemleri daha fazladır, tıpkı dün söylenenleri bugün tekrarlayan bizler gibi...
Yazanın yönettiği bir oyunda iki oyuncu İpek Atagün Gezener, Gülin Ersoy her ne kadar usta oyunculukları öne çıkıyorsa da gözüme oyunda görev alan her birinin ortak emeğinin başarısı alkışı hak ettiğini düşünüyorum… Sahneye çıkan çıkmayan her emekçi alkışı ayakta alkışı hak ediyor…
Özen Yula yılların birikimini ve tecrübesini, oyunda vurgulamak istediği kara mizah öğelerini, kuklaların başarılı yüz ifadelerini ve onlara hayat veren İpek Atagün Gezener, Gülin Ersoy usta oyuncuların verilen görevi en iyi şeklide getirirken, bizleri yaratılan gerçekliğin içinden farklı anlama sürüklüyorlar… Alkışı bol, seyircisi sürekli olacak bir oyunu seyrettiğim için kendimi şanslı hissediyorum.
İsmail Cem Özkan
Gayri Resmi Hürrem
Yazan: Özen Yula
Yöneten: Özen Yula
Oyuncular: İpek Atagün Gezener, Gülin Ersoy
Cariyeler: Gizem Türker, Handan Kılıç, Pelin Gülten, Ezgi Özer, Melis Kızılaslan, Şükran Dama
Kanun: Deniz Ertürk
Dekor Tasarımı: Hakan Dündar
Kostüm Tasarımı: Funda Karasaç
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Koreografi: Banu Demir
Müzik: Turgay Erdener
Yönetmen Yardımcısı: Caner Kadir Gezener
Asistan: Gizem Türker
Sahne Amiri: Turgay Erel
Kondüvit: Tayfun Gültutan
Işık Kumanda: Baki Koca-Alper Öğüt
Suflöz: Kevser Burcu Tezel
Dekor Sorumlusu: Semih Kolaç
Aksesuar Sorumlusu: Mustafa Mert
Kadın Terzi: Mehriye Taşdelen
Makyöz: Kadriye Polat
Sesler:
Kanuni Sultan Süleyman: Erdal Küçükkömürcü
Handan Sultan: Özlem Ersönmez
Muhafız: Caner Kadir Gezener
Yeniçeriler: Esat Tanrıverdi, Ergin Özdemir, Serhat Yazıcı, Burgaç Döğüşçü, Öncü Kamışlı, Gökhan Burak Ansen
Müzik Kayıt
Kanun: Ahmet Baran
Viyolonsel: Onur Şenler, İbrahim Aydoğdu, Köklü Yiğin Tan, Yaz Irmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.