Tolstoy ve Anna
7 Kasım 1910 Astapovo tren istasyonu sakin ve sessizdir.
Yaşlı bir adam saçı sakalı birbirine karışmış şekilde bu sessiz ve yalnız tren
istasyonunda belirir… İstasyon büyük bir yazarı ağırladığının farkında bile
değildir. Yaşlıdır, öksürmektedir ve geçmişi ile yüzleşmektedir.
Tren rayları arasında yaşlı bir insan kışın soğuğun
yakıcılığı altında geçmişi, arkasında bıraktığı çocukları, eşi Sofya Andeyevna
Bers… Evliliği kendi iradesi ve içsesini dinlemesi ile oluşmuş. Komşu kızı,
çocukluk arkadaşı, sonra onun en büyük destekçisi. Evliği sırasında yazmıştır
en büyük eserlerini, en büyük eserlerini ve kahramanlarını bu evliliği
sırasında oluşturmuş, eşi Sofya hepsini temize çekmiştir. Sofya, evliliğinin
ilk yıllarında ona neşe, huzur veren kadın. Zaman içinde huzur ortamı ağır ağır
yok olmuş dominant bir eşe dönüşmüştür. Onun düşüncesine, özel yaşamına
müdahale eden bir kadın…
Sofya öncesi de vardır hayatında, o öncesinde yaşadığı
tutku, iç sesinin ona karşı duvar örmesi yüzünden uzaklaştığı kadın Anna… Anna
bu son yolculuğun son durağında hayal ile gerçek karışımı olarak karşısında
belirir. Yüzleşir. Son durak geçmiş ile yüzleşmedir aslında… Aşıktır, aşk tek
başına bir şey ifade etmez, hayattan beklentilerine cevap vermez… uzaklaşır.
Uzaklaşır ama savaş ve barış sonrasında üreteceği en büyük ikinci eseri Anna
Karenina’ya ilham verir. O yaşadıklarını yazar, gerçekçidir. Gerçek hayattın
akışını romanlarında değiştirir. Romanlarda ki gibi hayat sonlanmaz ama hayat
kendi iradesini ortaya koyar ve yaşamları biçimlendirir. Tesadüf yoktur, kurgu
da hayat kabul etmez…
Son istasyonun yakında bir düğün vardır, o düğüne çalgı
çalması için davet edilmiştir. O yüzden o istasyonda inmiş ve Tolstoy ile
karşılaşmıştır. İkili konuşmalar nerede başlar nerede sonlanır, hangisi gerçek
hangisi yazarın kurgusu belli değildir…
Tolstoy annesini anımsamaz bile, küçük yaşta kaybetmiştir, o
yüzden annesini arayan çocuk onun geçmişine doğru yol almasına sebep olur.
Bütün çocuklar annelerini bulmasını ister, çünkü annesizliğin nasıl bir yıkıma
sebep olduğu yaşamış ve yaşamışlığının kırıklığını son nefesinde bile
hissetmektedir…
Anna bir tenora aşıktır, tenor ona son aşkım şarkısını Rusça
söylemektedir. Son aşkı, Tolstoy’un ilk aşkı belki de… Tolstoy içinde fırtınalar
vardır, tenoru eğer sağlığı yerinde olsa düelloya davet edecektir, henüz düello
yasak olmadan o birçok kere düello yapmıştır.
Rus Hanedanı Romanovlar'ın son çarı II. Nikolay
iktidarını güçlendirmek adına birçok yasa çıkarmış, alışkanlıkları değiştirmiştir
ama iktidarının son yılarlına doğru gitmektedir. O her türlü baskı aracını
kullanmıştır, hatta Rus halkının vicdanı olan Tolstoy’un evini dahi bastırır ve
onun günlüklerine el koydurur gizli polislerine… O vicdana el sürmez, bilir Rus
halkının babası Rus halkının tepkisini alacağını. Tolstoy evde olmadığı zaman
bastırır ki korkuyu yayar ama dokunmaz…
Rus halkı Romanovlar'ın son çarı II. Nikolay’a
baba demekten vazgeçmiştir. Demektir ki artık sonu yakındır… Tolstoy ona
karşıdır, tıpkı kilisenin şatafatlı konumuna karşı olduğu gibi… Kilise, çar’dan
sonra gelen en büyük baskı kurumudur. Çar’ı da zaten kiliseye bağlı Rasputin
yönetmektedir, onların en mahrem anlarını bilen biri dokunulmazlığa erişmiştir…
Romanovlar bir anlamda iktidarı için kilisenin ve kendi gücünün esiri olmuştur.
Tolstoy iki güce karşı bayrak açmış ve eleştirilerini eserlerine
yansıtmaktadır.
Çöküşü yaşamaktadır toplum, çöküş aynı zamanda değişimdir.
Köylüler adına ve köylüler için kendi yaşamında taviz vermesine rağmen köylüler
tarafından tam anlaşılmayandır. Yalnızdır ve yalnızlığı son anında bir tren
istasyonundadır…
“Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse
kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Anna Karenina eserinde sözünü böyle
bitirirken tiyatro sahnesinde son anında mutsuz bir adamın hayatına bakışı
eleştirirken son nefesini vermektedir.
Sahne düzenlemesi bir tren istasyonudur. Raylar vardır.
Raylar arasında dans etmek oyuncular için pek uygun gibi gelmedi, rayların
bittiği noktada ki gibi bir çıkıntı sahnenin bütünü içinde olsaydı, raylar
tahta zeminin arasında belli belirsiz olsaydı daha iyi olurdu düşüncesi içinde
oldum… çıkıntılar ve girintiler her ne kadar derinlik kazanırmış olsa da
gölgeler ile (ışık düzenlemesi) aynı etki verilebilinirdi. Bir Rus tren
istasyonu… Pek de önemi yoktur adının… Ama adı asıldır bir yerde… Birbirine
bakan iki ayrı duvarda Çar’ın portesi asıldır. Kilisenin sesi dört ayı yönden
gelecek şekilde düzenlenmiş hoparlörler... Seste derinlik kazanılmış… İyi bir
düşünce olarak düşündüm… Gerçi ses çok yüksekti… Salonun ufak olası bunda
etkisi vardır dedim… Işık başarılı bir şekilde kurgulanmış, oyuncuyu
izlemektedir, ancak çocukluk günlerini anlatan sahnede led ışıkların
seyircilerin üzerine tavandan yansımasını pek anlamadım, çünkü o anda tren
istasyonunda herhangi bir platformda yatmakta olan oyuncunun üzerine etkisi
yoktur… Tolstoy ve Anna’nın ikinci karşılaması, düğünden geri gelmiş sahnede
içki sahnesi yaşanan bir şansızlık daha iyi bir şekilde oyun içinde
eritilebilinirdi. Her oyuncu her daim sağlıklı ve sahneye sesini ayarlamış
olarak çıkamaz, bazı günler hastalık oyuncuyu teslim alır ama sahne çıkmaz
zorundadır… Burada önemli olan diğer oyuncuların bu aksaklığı tekste bağlı
kalmadan seyirciye duyurmadan yedirmesi gereklidir… Her ne kadar bir anlık durma
ve öksürüğün gitmesini beklemiş olsa da bu kısa an kısa zamanda aşılmış
olduğunu görmekteyim… Seçilen müzik ve anlamları sahneye bütünlük sağlamış
olmuş olmasına rağmen bu kadar olumlu ve birbirinin içinde geçmiş olan teknik
başarıya rağmen neden oyun seyirciyi kucaklayamadı, bazı seyircilerin cep
telefonları ile neden mesaj yazdıklarını düşündüm… Demek ki bir şey var ki
seyirci ile kucaklaşamadı ama oyun bitip oyuncular seyirciyi selamladığında
ayakta alkışı hak etmelerini seyircinin oyunculara ve verilen emeğe saygısı
olarak gördüm…
Peki, neden tempo ağır tutulmuştu, tek bir sahne düzenlemesi
altında ışığın verilen göreve uygun hareket etmesine rağmen, oyuncuların
başarılı ses ve mimiklerini kontrollü kullanmalarına rağmen oyun gerektiği gibi
seyirciyi kucaklayamadı? Acaba seçilen renkler mi etkili oldu, yoksa tekste tam
bağımlılık mı? Yönetmen bu şekilde tercih etmesi Tolstoy’un yazım tekniğine
uygun bulması mı? Büyük bir yazarın hayatı elbette yukarıda anlattığım içerik
içinde tam anlatılamaz, ama anlatıldığı kadarı ile ana hatları verilen
hayatının izdüşümleri neden seyirciyi gerçek anlamda kucaklayamadı sorusu
ortada durmaya devam etmektedir…
Tolstoy’un hayatını toplum ile yaşadığı ve ailesi ile
yaşadığı çelişkiler belki kara mizahın unsurları içinde ironi daha fazla
karikatürize edilerek sunulmuş olsaydı, kısaca biraz daha abartı olsaydı,
gerçeklikten uzaklaşmadan ama yeniden yaratılan gerçekliğin içinde seyirciye
ulaşmış olsaydı belki daha faydalı olabilir diye içimden geçirdim. Çünkü
tiyatro yaşamda olanın yeninden kurgulanmasıdır. Ve bu kurgu hiçbir sanat
dalında bu kadar başarılı bir şekilde seyirciye sunulamaz…
Her şeye rağmen büyük bir yazarın hayatının son anını
başarılı bir şekilde sahne aktarılmasında emeği geçen her bir çalışanı kutlarım…
her çalışma yeni bir öğrenimdir, tiyatro da geçmişinden öğrendikleri ile
kendisini geliştirir, sürekli ben yaptım oldu diyerek yol almaz… Bu çalışma
elbette daha sonra yapılacak olan çalışmalar için önemli adımlardan biri
olduğunu düşünüyorum… Sahne her daim içinde oyuncuları ile kendini korumasını
bilmiş ve sürekli geliştirmiştir. Tiyatro oyuncu ve seyircisiz olmaz… O yüzden
seyircisi bol, geçmiş birikimden beslenmiş oyuncusu eksik olmasın…
İsmail Cem Özkan
Tolstoy ve Anna
Yazan: Hatice Gülsün Kınal
Yöneten: Funda Mete
Oyuncular: Oktay Dal, Ebru Uysal, Mine Medya Haktanır, Batu
Ergün
Dekor Tasarımı: Anıl Ateş Işık
Kostüm Tasarımı: Günnur Orhon
Işık Tasarımı: İbrahim Karahan
Dans Düzeni: Deniz Alp
Müzik: Can Aksel Akın
Dramaturg: Servet Aybar
Asistan: Petek Ocakçı
Sahne Amiri: Eyüp Şen
Kondüvit: Bülent Karakuzu, Soner Yücel
Işık Kumanda: Gökhan Takış
Suflöz: Mihraç Elligıram
Dekor Sorumlusu: Cengiz Taban
Aksesuar Sorumlusu: Mehmet Atay
Kadın Terzi: Zübeyde Öncel
Erkek Terzi: Abdullah Tanışık
Perukacı: Cumhur Temiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.